Merkez Bankası Bağımsızlığına Ölüm

“Merkez Bankası Bağımsızlığı fikri, iktisadi elitlerin azınlık tiranlığını teşkil eder ve işlevsel finans peşinde, toplumun bilinçli siyasal uzlaşısını kasıtlı olarak sınırlama amacı taşır.

Bu, rantiyecilerin çıkarlarını işçi sınıfının refahı pahasına destekleyen neoliberal bir Truva atıdır.” Merkez bankası bağımsızlığı (MBB), günümüzde para politikalarının yürütülmesindeki temel unsurlardan biri olarak kabul edilmektedir ve çoğu çalışma, son otuz yılda merkez bankalarının büyük bir kısmının daha fazla bağımsızlığa yöneldiğini göstermektedir (Crowe ve Meade, 2008) — yine de birçok merkez bankası bu eğilimi takip etmemiştir.

Resmi olarak bağımsız ilk merkez bankası 1924-1937 yılları arasında faaliyet gösteren Reichsbank olsa da merkez bankası bağımsızlığı fikri 20. yüzyılın sonlarına doğru, yaklaşık altmış yıl önce, monetarist Milton Friedman’ın (1962, s. 224) yazılarıyla ortaya çıkmıştır. Friedman, merkez bankasının “hem istikrarlı hem de sorumsuz hükümet müdahalelerinden uzakta olacak bir parasal yapı” hedefi doğrultusunda örgütlenmesi gerektiğini savunmuş, yani denetim ve dengeler sistemine dayalı bir para politikasının reddini önermiştir.

MBB’nin, gelişmiş ve gelişmekte olan ekonomilerdeki merkez bankacıları, ekonomistler ve politika yapıcıları tarafından büyük ölçüde benimsendiği ve bu fikrin “genel kabul” haline geldiği kuşkusuzdur (Qanas ve Sawyer, 2024). Bazı ekonomistler daha da ileri giderek, sadece merkez bankalarının bağımsız olması gerektiğini değil, aynı zamanda merkez bankacılarının ‘muhafazakâr’ olması gerektiğini de savunmuşlardır, ancak bu şekilde merkez bankaları enflasyon karşıtı görevlerini yerine getirebilir (bkz. Rogoff, 1985). Nitekim, Alesina ve Summers’ın (1993, s. 151) yazdığı gibi, “Parasal politikayı, kamu tercihine göre daha fazla enflasyon karşıtı olan bir yapıya devretmek, normalde mümkün olandan daha düşük bir enflasyon oranını sürdürebilmek için bir taahhüt mekanizması işlevi görür” ve bu, “toplumsal olarak arzu edilen bir hedeftir” (a.g.e., s. 152). Aslında, bağımsızlık kavramı, 1970’ler tarzı bir enflasyondan kaçınmanın bir yolu olarak tam da bu dönemde önem kazandı. Garriga’ya (2016, s. 850) göre, “1980’lerde MBB, kısa vadeli seçim hırslarının yaygın enflasyonist sonuçlarından kaçınmanın reçetesi olarak ortaya çıktı.”

MBB, merkez bankalarının enflasyonu önceleyen bir politika izlediğinde ya da daha genel olarak, merkez bankalarının faiz oranını düşük veya hedeflenen enflasyona göre belirlediğinde, bunu devletin veya seçilmiş yetkililerin müdahalesi olmadan gerçekleştirebilmiş olması fikrine dayanır. Bu yetkililerin enflasyonu düşürmektense, yeniden seçilme ve seçmenlerin memnuniyeti ile daha fazla ilgilendikleri düşünülür (Bibow, 2004). Brunnermeier’in (2023) yakın zamanda belirttiği gibi, “bir merkez bankası, faiz oranlarını hükümetin müdahalesi olmadan belirleme yetkisine yasal olarak sahipse de jure bağımsızlığa da sahip demektir.” Böyle bir politikanın ekonomik performansı iyileştirdiği söylenir: “Fiyat istikrarını korumak, ekonomiye ve hükümetin kendisine çeşitli şekillerde fayda sağlar. Merkez bankası bağımsızlığı, bir hükümetin fiyat istikrarına olan bağlılığının derecesini belirleyebileceği araçlardan biridir.” (Cukierman, Webb ve Neyapti, 1992, s. 354).

Bu yaklaşımın altında yatan fikir, merkez bankalarının ülkenin çıkarına hareket ettiği ve düşük ve istikrarlı enflasyonun herkesin yararına ya da ülkenin ihtiyaç duyduğu bir şey olduğu varsayımıdır. Başka bir deyişle, düşük enflasyonun ekonomik performansı iyileştirdiği kabul edilirse, merkez bankalarına enflasyonla mücadele etmek için ihtiyaç duydukları tüm araçlar sağlanmalı ve bu mücadeleye, toplumca yeteri kadar desteklenmese bile, izin verilmelidir. Ancak enflasyon, onunla mücadele etmenin esas olarak işsizliği artırarak işçilere zarar verilmesine yol açıyorsa, nasıl ortak bir menfaat olarak görülebilir ki?

Ancak MBB, hem enflasyona (taleple belirlenen) hem de para politikasının aktarım mekanizmasına (Phillips eğrisi) ilişkin oldukça spesifik iki ekonomik argümana dayanır. Bu iki kavram, heterodoks yazarlar tarafından ve bu blogca reddedilmektedir. Bu da enflasyonla mücadelede para politikasının kullanımını ve bağımsız bir merkez bankasına duyulan ihtiyacı sorgulamak anlamına gelir (bkz. Rochon).

Söz konusu ana akım kavramı kolayca çürütebiliriz; bunu yaparken de üç tane basit ama etkili argüman öne süreceğiz.

İlk olarak, daha bağımsız merkez bankalarına sahip ülkelerde enflasyon daha düşük mü? Cevap en iyi ihtimalle dahi karışıktır. Örneğin, Rossi, Schomaker ve Baumann (2021) “genel olarak, bağımsızlık ile enflasyon arasında zayıf bir nedensel bağlantı olduğunu, varsa bile (…) merkez bankası bağımsızlığının enflasyon üzerinde belirgin derecede bir etkisi olmadığını” ileri sürmektedir. Forder (1999, s. 25) ise, MBB’nin ölçülmesi ile ilgili sorunları göz önünde bulundurarak (aşağıdaki ikinci maddemize bakınız), “bu uzlaşının, ilgili bağlamda bir illüzyon olduğu” sonucuna varmıştır. Daha eski bir çalışmada, o dönemde St. Louis Federal Reserve Bankası’nda ekonomist olan Pollard (1993, s. 34), benzer bir sonuca ulaşmıştır. “Bağımsız bir merkez bankasına sahip olmanın ekonomik yararları var mı?” sorusunu sorarken, “Ne yazık ki yapılan ampirik ve teorik çalışmalar, net yanıtlar sunmamaktadır. (…) Genel itibariyle merkez bankası bağımsızlığı ve çıktı büyümesi arasında olumlu bir korelasyon bulmamaktadırlar.” Merkez bankası bağımsızlığı ile enflasyon arasındaki ilişkiye gelince, “kanıtlı bir nedensellik sunmamaktadırlar”-ayrıca merkez bankası bağımsızlığı ile enformasyonel şeffaflık arasında karşılıklı olarak pekiştirici bir ilişki olduğuna dair güçlü kanıtlar da yoktur.

İkincisi, MBB’nin hesaplanma şekli karmaşık ve yanıltıcıdır. Birçok yazar -hatta ana akımdan bazı yazarlar da dahil- hesaplamanın nasıl yapılacağına dair önceden belirlenmiş bir kesinlik olmadığını ve sonuçta bunun “keyfi” olduğunu kabul etmiştir. Evet, tam olarak öyle. Bu tür çalışmalarda kullanılan çoğu yöntem oldukça döngüsel bir akıl yürütme içerir: enflasyon kötüdür, enflasyonla mücadele iyidir. Bu nedenle, bir merkez bankası enflasyonla mücadeleye kararlıysa, bağımsızlığı yüksek olarak değerlendirilir. İkili görev (dual mandate) üstlenen merkez bankaları ise daha az bağımsız bir merkez bankasının işareti olarak görülür.

Peki ama neden? Neden işsizliği veya tam istihdamı onurlu bir merkez bankasının hedefi olarak değerlendirmiyoruz? İşçiler ve onların işleriyle ilgilenmek ne zamandan beri bir zayıflık işareti oldu? Maalesef, bunlar sadece boş bir temenniden ibaret. MBB’nin temel odak noktası sadece ve sadece enflasyon olarak kalmaktadır. Bundan dolayı MBB, yalnızca enflasyonu her şeyin önünde tutan bir rejimde anlamlıdır: “Çalışmalar, enflasyonla ilişkili olmayan özelliklerin bağımsızlık için önemli olmadığını keyfi olarak varsayma eğilimindedir.” İronik olan, merkez bankalarını sadece enflasyona odaklanmaya zorlamak, kendi başına bağımsızlık kavramıyla çelişmektedir çünkü bu, merkez bankası davranışlarını kısıtlayacaktır. Neyse ki bu, ana akım teorinin tutarsız olduğu ilk durum değil. Merkez bankası karar alma sürecinin uygulanması, fiyat istikrarı ve piyasa güvenine yönelik teknokratik bir taahhüt değildir.

Son olarak siyasi etkilerden bağımsızlık vurgusu, kişisel çıkarlara hizmet eden bir yaklaşımdır. Birçok heterodoks ekonomist, özellikle Gerald Epstein, Mario Seccareccia, Clement Fontan, Jane D’Arista ve Matias Vernengo gibi isimler, merkez bankalarının gerçekten kimin çıkarlarına hizmet ettiğini sorgulamış ve merkez bankaları ile finans sektörü arasındaki sıkı bağlantılara dikkat çekmiştir. Esasen, ana akım literatürde, finansal piyasalar veya finansal çıkarlar açısından bağımsızlık hakkında pek bir şey tartışılmamaktadır ve dürüst olmak gerekirse kapitalizmin tarihindeki merkez bankası operasyonlarının evrimi, (belki de stratejik olarak?) göz ardı edilmektedir. Bu bağlamda, enflasyonla mücadele kararının, işçi sınıfı için malları daha uygun fiyatlı hale getirmek değil, rantiye sınıfının sahip olduğu varlıkların deflasyonunu önlemek için alındığı iddia edilebilir. Bu açıdan enflasyonu düşürme çabaları, varlıkların değerini koruma amacı taşır. Dolayısıyla merkez bankaları rantiye sınıfından bağımsız değildir. Gerald Epstein’in (2015, s. 106) ‘ihtilaflı arazi’ terimiyle ifade ettiği şey tam olarak budur: “Merkez bankaları hükümetin yürütme organından ‘bağımsız’ olduklarında, genellikle siyasi destek için finans sektörüne bağımlı olurlar ve bu sebeple politika yaparken ‘finansal gözlükler’ takma eğilimindedirler.” Merkez bankası ne kadar bağımsızsa, sermaye ve iş gücü arasındaki ilişkiler de o kadar çatışmacı olmaktadır.

Bir dizi post-Keynesyen ve heterodoks yanlısı akademisyen benzer argümanlar ortaya koymuştur. Örneğin, Peter Dietsch, François Claveau ve Clement Fontan (2018) kitaplarının başlığında açıkça “Merkez Bankaları Halka Hizmet Ediyor mu?” sorusunu sorarak, para politikalarının ardındaki motivasyonu sorgularlar. Benzer şekilde, Seccareccia (2017) “Merkez Bankaları Gerçekte Kimin Çıkarına Hizmet Ediyor?” diye sorar. Burada rantiye sınıfı, “mülk ve ayrıcalık düzeninden gelir elde eden (…) ve temelde ‘hiçbir şey karşılığında bir şeyler alma’ hakkına sahip olan” (Veblen 1919, s. 162) “çıkar grubunu” oluşturur (aktaran Seccareccia, 2017, s. 342). Bu bağlamda, “merkez bankaları, özellikle 2008 küresel finansal krizden bu yana, esas olarak bu aynı gayri-maddi varlık (intangible assets) sahiplerine hizmet etmiştir” (a.g.e, s. 342). Hatta Alan Blinder (1998, s. 60) böyle iç içe geçmiş bir ilişkiye dikkat çekmiştir: “Merkez bankacıları da insandır; yüksek notlar almak isterler -notları veren kim olursa olsun- (…) piyasalar, merkez bankasının performansını gerçek zamanlı olarak izleyen ve kamu adına değerlendiren dev bir geri bildirim makinesi işlevi görür. Bu nedenle merkez bankacıları doğal olarak piyasaları, değerlendirme için yaranmaları gereken bir yer olarak görürler.”

Merkez bankası bağımsızlığının itibar meselesi olduğunu düşünenler için tekrar düşünmelerini öneriyoruz. Binder’a göre: “Bunu destekleyen en ufak bir kanıt bile bilmiyorum. Makul gibi görünen ancak dikkatli bir inceleme sonucunda yanlış olduğu ortaya çıkan hipotezlerden biri gibi görünüyor.”

Hatta bazı çalışmalar, daha bağımsız merkez bankalarının, üretim açısından daha yüksek fedakârlık oranlarıyla yüzleştiğini veya eşitsizliği artırdığını bile öne sürmüştür. Bizim için bu şaşırtıcı değil. Eğer iyi tanımlanmış bir Phillips eğrisinin ve istatistiksel olarak anlamlı bir faiz duyarlı yatırım fonksiyonunun olmayışı dikkate alınırsa, merkez bankaları bu istatistiksel ilişkilerin var olduğuna inanarak ve bir süre sonra devreye gireceğini düşünerek faiz oranlarını 10 kez veya daha fazla artırabilecektir. Bu artışların kümülatif etkileri kaçınılmaz olarak, güçlü bir mali teşvik olmadığı sürece, herhangi bir ekonomiyi daraltacaktır. Sonuçta, “Analiz, ampirik olarak merkez bankası bağımsızlığı ile eşitsizlik arasında güçlü bir ilişki buluyor” ifadesi şaşırtıcı değildir.

Özetle merkez bankası bağımsızlığı (MBB), ekonomik elitlerin lehine, Milton Friedman’ın mirasına uygun olarak, bir azınlık tiranlığını yaratır. MBB; işlevsel finans arayışında bilinçli bir toplumsal politik mutabakatın, yani uzun vadeli ekonomik büyümeyi teşvik etmek için para ve maliye politikasının etkili bir karışımını kullanarak olumlu sosyal refah sonuçlarını en üst düzeye çıkarma amacının kasıtlı olarak sınırlandırılmasıdır. Burada yatan çelişki, merkez bankası bağımsızlığı ile demokrasi arasındadır. MBB, neoliberal bir Truva atıdır, işçi sınıfının refahı pahasına rantiyecilerin çıkarlarını korumaya yönelik bir sınıf savaşı biçimidir. Bu nedenle, ana akım ekonominin bir diğer kötülüğü olan merkez bankası bağımsızlığına “ölüm” diyoruz.

David Fields & Louis-Philippe Rochon

Enver Mete (Çeviren)

Not: Bu blog yazısı, yakında yayımlanacak olan Marshall, W. ve L.-P. Rochon (2024) tarafından yazılan “Should Central Banks be Independent?” başlıklı makaleden ilham alınarak hazırlanmıştır. Makale, Bougrine, H., L.-P. Rochon ve M. Seccareccia (der.), Intermediate Macroeconomics: Theory, Policy and Competing Perspectives, Cheltenham: Edward Elgar’da yayımlanacaktır. Orijinal metni için bakınız:

https://medium.com/@monetarypolicyinstitute/rip-central-bank-independence-669763da63ec