Merkez Bankası Bağımsızlığını Savunmak: Bir Düşünce Yazısı
20 Eylül 2024 tarihinde Dizgin’de çok ilginç bir iktisat yazısının Türkçe çevirisi yayınlandı.[1] Bahsi geçen yazıda, artık bugün neredeyse kültleşmiş bir ezbere dönüşen bağımsız merkez bankacılığı söylemi eleştirel bir biçimde masaya yatırılmaktaydı. Yazının teması ilginç olunca, ben de Twitter (X)’da kendimi tutamayıp yazının eleştirel perspektifinde ciddi eksikler olduğunu ifade ettiğim bir alıntı girdim [2], dergiden bazı arkadaşlarım da bunun üzerine, merkez bankası bağımsızlığı hakkındaki düşüncelerimi kısa bir makale şekline getirmem için cesaretlendirdi. Tabii konu epey ilginç olunca ben de hemen kollarımı sıvayıp klavyenin başına oturdum. Hemen en baştan söyleyeyim, bu makale Fields ve Rochon’ın yazısının doğrudan bir eleştirisi değildir, ifade edeceğim tezlerde çoğunlukla onlara göre zıt bir yön izleyeceğim ve bazı Fields ve Rochon’ın önemli bulduğum argümanlarını dile getirip bunlar hakkında aksi yöndeki kendi tezlerimi dile getireceğim. Ama yine de bu makale komple, baştan sona tutarlı ve yekpare bir eleştiri yazısı olmayacaktır. Daha ziyade bu makalemde, bir düşünce yazısı olarak bağımsız merkez bankacılığının savunusunu üstlenecek ve Fields ile Rochon’ın makalesindeki bazı karşı çıkış noktalarımı da yol haritamdaki bir uğrak olarak kullanacağım. Fakat bu hususun yine de makalemin düşünce yazısı ve hatta bir amatör deneme mahiyetini berhava edeceğini zannetmiyorum.
Öncelikle, bağımsız merkez bankalarındaki para politikası tasavvurunu kategorik olarak tek bir bağlamda ele almanın doğru olmayacağını düşünüyorum, mesela FED’in tarihi, farklı para politikası düşüncelerinin tarihidir. (FED 1951 yılında bağımsız olmuştu ama yine de bağımsızlık statüsü, yazının ilerleyen kısımında da göreceğimiz gibi bugüne göre daha muğlaktı.) Bu hususu en iyi biçimde Allen Greenspan ve William Chesney Martin Jr.’ın iki zıt merkez bankacılığı anlayışlarından görebiliriz.[3] Bir zamanlar Phillips eğrisi çok efektif bir yol gösterici olarak telakki edilirken, artık Phillips eğrisi, Lucas kritiğinin çağrısı ile hesaba katılmış “beklentiler” faktörü yüzünden merkez bankacılığı çevrelerindeki saygınlığını yitirmiş durumda.[4] FED veya diğer merkez bankaları şüphesiz ki geçmişte birçok hata yaptılar, örneğin Alan Greenspan, 1996’daki ünlü “Akıl dışı taşkınlık” konuşmasından sonra, faizleri yükseltmekten itina etmesi sonucunda oluşan balonların bedelini tüm küresel ekonomi çok ağır ödedi. Demek istediğim husus, merkez bankacılığında geçmişte 1970’lerin sonundan 2000’lerin sonlarına kadar, Neoliberal paradigmanın hâkim olduğu doğrudur, lakin bugün artık bağımsız merkez bankalarının para politikalarını salt bir “neoliberalizm” başlığı altında okumanın bizleri özcü ve indirgemeci normatif önermelere saptırmasından korkmaktayım.
Merkez bankalarının, bağımsız olması beraberinde birçok cereme getirdi. Crotty’nin, 2007 krizinin temel sebebi olarak enine boyuna analiz ettiği “Yeni Finansal Mimari”nin oluşumundaki rollerini bu ceremelerin en büyüğü olarak da düşünebiliriz. [5] Özetle, bağımsız merkez bankacılığı beraberinde makroekonomik açıdan birçok istenmeyen sonuçlara sebep oldu. Fakat bunlarla beraber yine de ben, merkez bankalarının bağımsızlığının fiyat istikrarı için zaruret olduğu kanısındayım ve bu kanaatimi de yazının ilerleyen kısımında, bu konudaki ampirik bulguları aktararak delillendireceğim.
Enflasyon doğal olarak tek bir sebepten dolayı ortaya çıkmaz. Mesela, Covid-19 döneminde yaşadığımız enflasyon hem önemli ölçüde arz şoklarından kaynaklanmakla beraber, [6] aynı zamanda da devletlerin genişleyen mali tedbirleri dolayısıyla artan güçlü talebin etkisinden de (özellikle 2021 sonrası) açık bir biçimde etkilenmişti.[7] Türkiye’deki enflasyonun sebebiyse, Yılmazkuday’ın ampirik bulgularının işaret ettiği gibi küresel petrol fiyatları, döviz kuru hareketleri ve faiz şoklarıdır[8] Hülasa, enflasyonun zaman ve mekana bağlı olarak birçok farklı sebebi vardır, bununla beraber enflasyonun kontrol altına alınması için merkez bankaları bağımsızlığı, tek olmasa bile en önemli koşullardan birisidir. Peki neye dayanarak bunu ifade ediyorum? Dayanak noktamı oluşturan bazı ampirik çalışmalardan bahsederek bu soruyu cevaplayabilirim. Özellikle Cuckierman’dan sonra, 1990’lardan itibaren merkez bankalarının bağımsızlığının fiyat istikrarı üzerindeki olumlu etkilerini gösteren dağ gibi bir literatür oluştu, ama ben yine de sadece son yıllardaki bazı çalışmaları örnek göstererek kendimi sınırlayacağım.
Garriga ve Rodriguez, 1980-2013 arası 118 gelişmekte olan ülkelerin verilerine dayanarak, gelişmekte olan ülkelerde merkez bankası bağımsızlığının düşük enflasyona sebep olduğu ve bu nedenselliğin de birçok kontrol değişkenine de dayanıklı olduğu yönünde ampirik bulgular sunmaktadır.[9] Bilhassa, makale, gelişmekte olan ülkelerde merkez bankası bağımsızlığının fiyat istikrarı üzerindeki hayati rolünü ortaya koyduğu için bence Türkiye örneğine de hitap eder. Unsal ve Papageorgio 2007-2021 arası 50 gelişmiş ülke için, merkez bankası bağımsızlığını da kapsayan bir endeks oluştururlar, Fields ve Rochon’ın yazısındaki “merkez bankası bağımsızlığı ölçümü keyfi” itirazına karşın, son derece titiz bir şekilde sınıflandırma yapıyorlar ve oluşturdukları endeks ile çeşitli makroekonomik değişkenlerin bağlantısını araştırıyorlar. Makalede birçok bulgu var, ama enflasyon bağlamında, merkez bankası bağımsızlığının negatif bir ilişkiye sahip oldukları ortaya konmaktadır.[10] Bir diğer önemli çalışma ise 17 Latin Amerika ülkesinin merkez bankalarının bağımsızlığı ve enflasyon ilişkisini son 100 yıl bazında ele alır ve merkez bankası bağımsızlığının fiyat istikrarına sebep olduğu yönünde çok sağlam ampirik bulgular ortaya koyulur.[11] Dako ve diğerleri de merkez bankası bağımsızlığının etkilerini 1970-2012 arasında, 44 sahra-altı Afrika ülkesi üzerinden ele alır. Çalışmanın sunduğu ampirik bulguya göre, merkez bankasının bağımsız olması, bu ülkelerde doğrudan enflasyonun kontrol altına alınmasına sebep olmakta ve daha da önemlisi bu düşük enflasyon da sefaleti azaltmaktadır.[12]
Peki merkez bankası bağımsızlığının ihlali ne gibi sonuçlar verir? Açıkçası, bu sorunun cevabını muhtemelen en açık şekilde Türk halkı deneyimledi. Ama yine de ABD üzerine yapılan bir ekonometrik çalışma da bizlere bir ipucu sunabilir. Bianchi ve diğerleri, Donald Trump’ın ABD Başkanı olarak, Fed kararlarını eleştiren tivitlerinin makroekonomik etkilerini incelerler.[13] Nitekim Trump’ın bu minvaldeki tivitleri FED bağımsızlığının bir ihlalini ihtiva eder. Trump’ın FED faiz kararını eleştiren her bir tiviti, tek başına ABD’nin uzun vadeli hazine tahvillerinin faizini arttırmış, borsada düşüşlere sebep olmuş, doların uluslararası piyasalarda değerini düşürmüş ve birçok makroekonomik değişkeni de negatif etkilemiştir. Dolayısıyla Trump’ın müdahalesinin negatif makroekonomik sonuçları, merkez bankası bağımsızlığına karşı en ufak bir ihlalin bile doğurabileceği olumsuz sonuçların bir örneğini teşkil eder.
Şu hususu da ifade etmek isterim, bu bulgulara karşın, farklı bulgulara da işaret eden bazı çalışmalar da yok değildir, fakat bu çalışmalar benim gözlemlediğim kadarıyla, çoğunlukla nitelik ve nicelik açısından maalesef zayıf kalmakta(1-2 tanesi hariç.) ve literatürde ezici büyük bir çoğunluk da merkez bankası bağımsızlığının önemine işaret etmektedir.[14]
Peki merkez bankalarının bağımsızlığı gelir eşitsizliğini nasıl etkiler? Fields’a ve Rochon’a göre cevap olumsuzdur, zira merkez bankalarının bağımsızlığı “neoliberal bir Truva atı” olarak, burjuvazinin çıkarlarının muhafızıdır. Bu görüşe iki açıdan eleştirel bir bakış sunmak istiyorum. İlk olarak, merkez bankası bağımsızlığı salt olarak kendi başına eşitsizlikleri arttırmaz. Örneğin, Sturm ve diğerlerinin 1980-2018 arası 140 ülke üzerinden yaptıkları bir araştırma, merkez bankası bağımsızlığının ekonomik eşitsizlik ile pek ilişkili olmadığı yönünde ekonometrik kanıtlar sunmaktadır.[15] Merkez bankalarının bağımsızlık statülerinden ziyade, 1970’ler ve 1980’lerde para politikasına hâkim paradigmanın bir sonucu gelir eşitsizliğin artmasıydı. Bu husustan, tek başına merkez bankası bağımsızlığı konseptinin doğası gereği bu sonuçlara gebe olduğu yönünde bir çıkarım yapmamız çok yanıltıcı olacaktır. Nitekim, artık bu paradigmanın da dünya merkez bankacılığı üzerinde etkilerinin gitgide silikleştiğini düşününce, bence bu minvalde bir tezin inandırıcılığı azalıyor. Yine de yukarıda ifade edilen ampirik çalışma bağlamında da ifade etmeliyiz ki, salt olarak iktisadi eşitsizlik ve merkez bankası bağımsızlığı arasında somut ve dayanıklı bir nedensellik ve hatta bir korelasyon bağı olduğunu öne sürmek doğru olmayacaktır. İkinci itirazımsa, Marx’ın “modern devlet egemen sınıfın çıkarlarının muhafızıdır” söylemini andırırcasına, merkez bankacılığı bağımsızlığını da burjuvazinin bir muhafızı olarak telakki etmeye yöneliktir. Merkez bankacılığının tam anlamıyla bağımsız olması ve bu bağımsızlığının sadece dejure’da kalmaması için birden fazla veto yetkisine sahip farklı görüşteki siyasal aktörün bulunması gerektiği, alakalı literatürde 1990’lardan beri ifade edilmektedir. Bu konuyu en iyi ele alanlardan olan Stasavage ve Keefer’in bir çalışması bilhassa açıklayıcıdır.[16] Çalışmanın da gösterdiği gibi merkez bankası bağımsızlığının piyasa ve halkın tasavvurunda anlaşılması ve güvenilir olması için birden fazla farklı görüşteki siyasal veto aktörünün bulunması ve ancak böyle tam güvenilir bir bağımsızlığın hayata geçirilebileceği bulgusu, en baştan merkez bankası bağımsızlığı konseptine normatif olarak tek bir grubun muhafızlığı etiketi yakıştırmanın yanıltıcı olacağına işaret etmektedir. Zira en baştan bu bağımsızlığı yaşatacak şey, farklı grupların veto yetkisinin bulunmasıdır. Aksi koşullarda, Türkiye’nin yaşadığı duruma dönülür.
Hülasa, sadece son yıllarda bile birçok ampirik çalışma merkez bankası bağımsızlığının fiyat istikrarı için hayati olduğuna dikkat çekiyor. Karaca’nın 1987-2002 yılı Türkiye ekonomisi bazında bulduğu ekonometrik bulguların, Türkiye’deki yüzde 1’lik enflasyon artışının milli gelirdeki yıllık büyümeyi yüzde 0.37 düşürdüğüne işaret ettiği de düşünülürse, Türkiye için merkez bankası bağımsızlığının önemi bir kez daha ortaya çıkmaktadır.[17]
Peki, merkez bankalarının enflasyonu doğrudan düşürebilmesi için sadece bağımsız olmaları yeter mi? Merkez bankası bağımsızlığı fiyat istikrarı için neredeyse bir olmazsa olmaz olsa da merkez bankalarının bağımsızlığının tesis edildiği bölgelerde de uzun erimli enflasyonlar görebiliyoruz. Peki bu gelişmeler, yukarıdaki tüm ampirik bulguları çöpe atmak için yeterli midir? Bence hayır. Tam tersine, bu gelişmeler yukarıdaki ekonometrik çalışmaların çizdikleri çerçeveyi genişletmemiz için bizleri teşvik ederler. Peki, eğer fiyat istikrarı için merkez bankası bağımsızlığını tek gereken unsurdan ziyade, tamamlayıcı bir faktör olarak değerlendirirsek; o zaman yekpare bir tutarlı açıklama sunabilir miyiz? Şunu kastediyorum, bir mikroiktisat analojisi yapacak olursak; Fiyat istikrarını üretim fonksiyonun çıktısı ve merkez bankası bağımsızlığının tesisini da tamamlayıcı bir mal(complementary good) olarak yeniden düşünmek bize bir çıkış yolu sağlayabilir mi? Yani, merkez bankası bağımsızlığının tesisi, acaba ancak başka bir faktör ile birleştiğinde mi fiyat istikrarını doğurmaktadır? Benim bu soruya cevabım evettir. Şöyle ki, merkez bankası bağımsızlığının tesisinin ardından, sert enflasyon düşüşünü, iki farklı birbirini tamamlayıcı etkenin bir çocuğu olarak değerlendirmeliyiz, tek başlarına bu iki etken de fiyat istikrarını sağlayamaz; ancak ve ancak beraber ve aynı anda mevcut olduklarında istenen etkiyi sağlamaya muktedirlerdir. Nedir bu tamamlayıcı ikinci etken? Devletlerde yürütme ve siyasal erk üzerindeki sınırlamalar. Bu olguyu, Acemoğlu, Querubini, Johnson ve Robinson’ın muazzam bir makalesi, titiz bir biçimde, önce teorik ve ardından da ampirik olarak ortaya koymaktadır.[18] Çalışmanın bulgularını kısaca özetlemek isterim.
Merkez Bankaları’nın bağımsızlığını sağlayan reformlar, tek başlarına, ancak devletin yürütme erkinin otoritesinin üzerinde sınırlamalarla birleştiğinde enflasyonu düşürür ve fiyat istikrarını sağlarlar. Çalışmanın ampirik verilerinin de işaret ettiği gibi, siyasi yürütme erkinin gücünün ancak zayıf bir biçimde sınırlandırıldığı ülkelerde, merkez bankası bağımsızlığını tesis eden reformlar amaçlarına ulaşamaz. Başka bir deyişle, siyasi erkin keyfiliğinin önüne geçilemediği bir ülkede, istendiği kadar gerek dejure gerek defacto biçimde merkez bankasının bağımsızlığı tesis edilsin, bu fiyat istikrarını sağlamayacaktır. Peki, yürütme erkinin gücünün çok efektif ve güçlü anayasal sınırlamalarla sınırlandırıldığı ülkelerde merkez bankasının bağımsızlığının tesisi ne gibi sonuçlar verir? Şaşırtıcı gelebilir, lakin kastedilen minvaldeki ülkelerde merkez bankası bağımsızlığını tesis eden reformlar tek başlarına enflasyonu o kadar da düşürememiştir. Bunun iki tane sebebi vardır. İlk olarak, siyasal iktidar önünde çok güçlü sınırlamalar olduğu için, en baştan enflasyonist ve popülist politikaların kesintisiz biçimde izlenmesi, zayıf sınırlamaların olduğu ülkelere nispeten olanaksızdır. Durum böyle olunca da, merkez bankası bağımsızlığının tesisi enflasyonu o kadar da dramatik bir biçimde düşürmeyecektir, zira halihazırda para politikasının bağımsızlığının tesisiyle engellenmesi gereken popülist politikalar manzumesi büyük ihtimalle bulunmayacaktır.[19] İkinci olarak da halihazırda siyasal erkin keyfiliği, yasal bir biçimde minimum düzeye indirildiği ve bu yüzden de devletin içerisindeki diğer aktörlerin de nispeten daha bağımsız hareket edebileceği ve veto yetkisini de kullanabileceği için, merkez bankası daha dejure bir biçimde bir bağımsızlık statüsüne kavuşmadan önce bile, siyasal iktidarın taleplerine, her ne kadar dejure bağımsızlık statüsünü kazandığındaki gibi olmasa da göğüs gerebilecektir. Bu iki sebepten dolayı da siyasal yürütme erki üzerinde güçlü veya zayıf sınırlamaların bulunduğu ülkelerde, merkez bankası bağımsızlığının dejure tesisi, aman aman bir fark yaratmayabilir. Esas olarak, iktidar erki üzerinde ortalama düzeyde anayasal sınırlamaların olduğu bir ülkede, merkez bankasının bağımsızlığını tesis etmek fiyat istikrarını tek başına sağlayabilir. Zira iktidar üzerinde zayıf sınırlamaların olduğu bir senaryoda, tek başına merkez bankası bağımsızlığı yeterli gelmeyecek, iktidar üzerinde çok güçlü sınırlamaların olduğu bir senaryoda da merkez bankası bağımsızlığının tesisi halihazırda muhtemelen zaten bulunan fiyat istikrarını daha etkili biçimde sürdürülebilmesine rağmen, yine de kendi başına o kadar da muazzam ve dramatik bir enflasyon düşüşüne sebep vermeyecektir. Ancak siyasal iktidar üzerinde ortalama bir sınırın bulunduğu bir ülkede merkez bankası bağımsızlığının tesisi çok güçlü bir biçimde enflasyonu düşürüp, kendi başına fiyat istikrarı sağlayabilecektir. Acemoğlu ve diğerlerinin bahsi geçen makalesiyse bu bahsedilen olguları önce teorik olarak modeller, ardından da ampirik kanıtlar sunarak çok titiz bir biçimde ortaya koymaktadır. Şu noktanın da altını çizmek isterim, burada bahsi geçen mevzu, fiyat istikrarının bağımsız merkez bankalarıyla beraber mevcut olması değildir, fiyat istikrarının merkez bankalarının bağımsızlığının tesisi ile sağlanması, yoktan var edilmesidir.
Kısacası, tek başına merkez bankalarının bağımsızlıklarının tesisini inceleyip bir sonuca varmak yeterli değildir, bu bağımsızlık tesisinin ne çeşitte siyasal kurumlarla etkileşime girdiğini de hesaba katmak zarurettir. Bodea ve Hicks’in bir çalışması da aynı derecede ilginçtir.[20] Çalışma, merkez bankaları bağımsızlığının otoriteryen ve demokratik rejimler altındaki sonuçlarını araştırır. Çalışmanın sunduğu ampirik bulgulara göre, bağımsız merkez bankaları çoğunlukla demokratik rejimler altında fiyat istikrarına neden olur ve sürdürebilirlerdir. Yani, merkez bankası bağımsızlığının olumlu sonuçlar doğurması, söz konusu ülkedeki siyasal rejimin muhtevası ve yapısal özelliklerine bağlıdır. Merkez bankalarının bağımsızlıklarının olumlu sonuç verip vermeyeceğini de tam olarak buradan anlayabiliriz. Nitekim merkez bankası ve enflasyon ilişkisini ele alırken, üçüncü bir değişken olarak siyasal kurumları da analize dahil etmemiz, bizleri daha tutarlı bir sonuca ulaştırabilir.
Bağımsız merkez bankacılığının alameti farikası sadece enflasyon ve fiyat istikrarı ile de alakalı değildir. Mesela COVID 19 dönemi ekonomik krizini ele alalım. Elgin, Yalman, Yasar ve Başbuğ’un çalışması COVID 19 dönemi ekonomik krizinin atlatılmasında merkez bankalarının bağımsızlığının rolünü ele alır.[21] Bulgulara göre merkez bankalarının bağımsızlığı, COVID 19 salgının olumsuz ekonomik etkilerini hafifletmeye yönelik ekonomik politikalarıyla ilişkilidir. Böylece bu ekonometrik bulgular, merkez bankalarının bağımsızlıklarının ehemmiyetine bir kez daha dikkat çekmektedir.
Şunu bir kez daha ifade etmek isterim ki bu makalede 1-2 çok önemli bulduğum istisna dışında, hep son yıllarda yayınlanan güncel ampirik çalışmalara atıf yaparak kendimi sınırlamaya çalıştım. Zira eğer literatürü en başından başlayarak tüm ampirik bulgulara değinmeye teşebbüs etseydim, makale küçük bir kitap boyutuna ulaşabilirdi. Makalemi bitirmeden önce bir tarihsel örneğe temas etmek ve hatta cesur da bir iddia öne sürmek istiyorum. Fields ve Rochon yazılarında bağımsız merkez bankacılığını “neoliberal bir Truva atı” olarak adlandırır. Oysa bence belki de 1960’lar ve 1970’lerin başında, ABD’de FED bugün ki kadar bağımsız olsaydı (1951’de esasında FED’in bağımsızlığı tesis edilmişti, fakat yine de 1980’lere kadar FED siyasal iktidarın taleplerine karşı savunmasız ve bugüne kıyasla siyasal iktidara daha bağımlıydı), belki de neoliberalizm bu kadar radikal biçimde yükselmeyecekti. Şöyle ki, 1960’lar ve 1970’lerin başı boyunca ABD Başkanları Lyndon Johnson ve Richard Nixon, tüm uyarılara rağmen, FED’i düşük faiz politikası uygulaması için her fırsatta sıkıştırmaya çalışmıştı.[22] Özellikle, Başkan Nixon, Fed Başkanı Burns’ü düşük faiz politikası izlemesi için tam anlamıyla zorbalıyordu. (Bu senaryo sanki bana bir yerlerden tanıdık geliyor!) Dönemin Fed Başkanı Burns bu konuda hatta bizzathi şöyle yazıyordu: ”Başkan’ın (yani Nixon’ın) yeniden seçilmek için her şeyi yapacağına ikna oldum.”[23] Her ne kadar ABD’de kuvvetler ayrılığına dayalı kurumlar ve birden fazla veto yetkisine sahip siyasal aktörler mevcut olsa da FED’in önce Johnson ardından da Nixon’ın çok sert baskılarına dayanması, en azından o dönemde FED bağımsızlığı prensibinin bugün ki kadar oturmamasından dolayı çok mümkün gözükmüyordu. Hele ki Nixon’ın şahsının, bir kişilik özelliği olarak, anayasal ve hukuki ilkelere uyma gibi bir alışkanlığının olmadığını düşünürsek [24], Burns her ne kadar örtülü bir şekilde ayak diremeye çalışsa da, FED 1970’lerdeki enflasyona doğru bir biçimde müdahale edememiş ve Nixon’ın düşük faiz ısrarına boyun eğmek durumunda kalmıştır. Dolayısıyla FED’in politikaları, 1970’lerin başındaki enflasyonun ateşine benzin atmış ve sorunların daha da derinleşmesine sebep olmuştur. Peki bu derinleşen enflasyon döngüsü ne gibi politik iktisadi sonuçlara sebep oldu? Cevap kanımca açık: Keynesyen refah devleti modeline radikal bir karşı çıkış olarak neoliberalizm. 1970’lerdeki enflasyonun derinleşmesinin tek sebebi Fed’in üzerindeki bu baskı değildi belki de veya 1970’lerin başında Volcker’ın sonradan yaptıkları yapılıp enflasyon bitirilse belki yine neoliberalizm popüler olacaktı. Ama ben yine de 1970’lerde FED eğer Johnson ve Nixon’ın ihtiraslarından bağımsız olabilseydi, enflasyonun kontrol altına alınabileceği ve böylece de neoliberal başkaldırının önü belki alınamasa bile, 1980’lerdeki şöhretine erişemeyeceğini düşünmekteyim. Bu minvalde dönem hakkında yapılmış bir ampirik çalışma sanırsam henüz mevcut da değil, o yüzden kesin konuşmanın doğru olmayacağını da biliyorum. Ama yine de eğer en baştan merkez bankacılığı bugün ki gibi bağımsız olsa, neoliberalizmin bu kadar radikal bir tepki olarak tezahür etmeyeceğini düşünmek, son derece spekülatif bir önerme olsa da akla yatkın geliyor. Bu tarihi örnekten başka bir mesaj da çıkartabiliriz. ABD gibi kuvvetler ayrılığının epey sıkı olduğu bir ülkede bile, merkez bankasının tam bağımsızlık statüsünün tam anlamıyla içselleştirilmesinden önce, bu boyutlardaki siyasal baskılara maruz kaldığını ve sonuç olarak da bu baskıların doğurduğu felaketleri düşünürsek; Türkiye gibi daha kuvvetler ayrılığı prensibinin devlet katında tam anlamıyla özümsenemediği bir coğrafyada, merkez bankasının bağımsız olmasının zaruriliği bir kez daha ortaya çıkmaktadır.
Sonuç olarak ben merkez bankası bağımsızlığının gerek fiyat istikrarı gerekse başka makroekonomik parametreler için zaruret olduğunu düşünmekteyim.[25] Ama bu hususu bir tabu haline getirmemeli ve cesurca kamunun önünde tartışabilmeliyiz. Tartışılmayan bir şey anlaşılamaz çünkü. Bugün Türkiye’de herkesin ağzında bir “yapısal reform” söylemi var, ama bunun bileşenleri artık öyle kültleşti ve ezber oldu ki, iktisat tartışmalarının entelektüel zenginliğinin kısırlaşmasına sebep olmaktadır. Bu sebepten dolayı Fields ve Rochon’ın yazısını çok kıymetli buluyorum.
Alp Buğdaycı, İstanbul, Eylül 2024
Dipnotlar:
[1] David Fields, Louis-Phillippe Rochon, Merkez Bankası Bağımsızlığına Ölüm, çev: Enver Mete, 20 Eylül 2024, Dizgin Dergisi, https://dizgin.com.tr/merkez-bankasi-bagimsizligina-olum/ . [2] https://x.com/alp_jefferson/status/1837192274372944197?s=61 [3] Paul Krugman, Bunalım Ekonomisinin Geri Dönüşü ve Küresel Kriz, çev: Neşenur Domaniç, Literatür Yayınları, 2010, s. 127-8. [4] FED Başkanı Powell’a göre artık Phillips eğrisi artık geçersizdir: https://youtu.be/N_ee_TCY3rc?si=UH57VOHK6e3U3tk8 [5] James Crotty, Structural causes of the global financial crisis: a critical assessment of the ‘new financial architecture’, Cambridge Journal of Economics, Volume 33, Issue 4, July 2009, P. 563–580. Şu noktayı da dile getirmek gerekir, 2007 krizindeki emlak balonunu tabiki de komple Greenspan’a yıkmak doğru değil, oluşan balonun yapısal sebebi şu deregülasyonun uygulanmasıydı: “1982’de Kongre yerel ipotekli konut kredisi piyasasının temel kayaları olan tasarruf ve kredi bankalarına mevduat çürük tahviller ve yüksek getiri vaat eden diğer yüksek riskli girişimler de dahil olmak üzere geniş bir yelpazeye yayılan finansal ürünlere yatırma izni vererek bir başka büyük sermaye havuzunu daha kullanıma soktu.”(Robert Reich, Kapitalizmi Kurtarmak, çev: Abdullah Cemal Balcı, Efil Yayınevi, 2020, s. S.157) Yani Crotty’nin de işaret ettiği gibi, esas konsantre olunması gerekenler ekonomik kurumlardır. Bu kurumlara baktığımızda mütemadiyen 1975 yılından beri deregüle edilen ve neoliberal piyasa ilişkileri bağlamında iyice serbest hale getirilen finans piyasasının zayıflığı yatar. Bankaların mevduatlarını TBS gibi spekülatif yerlere yatırmalarının önündeki engeller kaldırılmış, bdk’lar ve SEC gibi kurumlar sınırlanmış, New Deal sonrası çıkan 1934 borsa kanunu ve bankacılık kanunu kaldırılıp büyük kaldıraç işlemlerinin önü açılmıştı. Şu da kayda değerdir, evet balonun oluşumunda kesinlikle FED’in rolü vardı, bu konuya eleştirel bakılmalı; fakat mortgage piyasalarında asıl balonun tetikleyicisi CDS piyasasıydı. Mortgagelerin bir menkul kıymetler paketi haline sokulup bunların risklerini düzgünce hesaplamadan, özel denetim kuruluşlarına para verip a+ puanla piyasaya sürülmesinin sebebi para politikası değil, işte 1982’deki bu neoliberal düzenlemeydi. Ayrıca Olivier Blanchard çok önemli başka bir noktaya parmak basar, 2007 krizinde patlayan balonun büyüklüğü ABD GSYH’sının sadece yüzde 2’sine tekabül ediyordu. Esas sormamız gereken belki de balonun nasıl oluştuğundan ziyade, GSYH’nin sadece yüzde 2’si düzeyindeki balon nasıl tüm ABD ekonomisini komple sarsmayı başarabilmiş olduğudur.( Olivier Blanchard, Macroeconomic Eight Edition, Pearson, 2021, s. 141.) İşte bu soru da dönemin ekonomi kurumlarının ne kadar zayıf ve dayanıksız olduğunu bir kez daha kavrayabilmemize olanak sağlar. [6] Blanchard, Olivier and Bernanke, Ben, An Analysis of Pandemic-Era Inflation in 11 Economies (May 2024). NBER Working Paper No. w32532. Ayrıca özellikle Euro bölgesinde enflasyonun artmasında artan kurumsal karlarda rol oynamıştır, bak:. Niels-Jakob H Hansen & Frederik G Toscani & Jing Zhou, 2023. “Euro Area Inflation after the Pandemic and Energy Shock: Import Prices, Profits and Wages,”IMF Working Papers 2023/131, International Monetary Fund. [7] Pandemi sonrası dönemde artan enflasyonun aniden artan güçlü talepten çok önemli ölçüde etkilendiği yönünde de sağlam ampirik kanıtlar mevcuttur. Bak: Robert J. Barro & Francesco Bianchi, 2023. “Fiscal Influences on Inflation in OECD Countries, 2020-2023,”NBER Working Papers 31838, National Bureau of Economic Research, Inc.Giannone, Domenico and Primiceri, Giorgio E., The Drivers of Post-Pandemic Inflation (August 2024). NBER Working Paper No. w32859. Peki pandemi sonrası enflasyonun sebepleri altındaki farklı bulgular çelişir mi? Bence hayır, Pandemi dönemi enflasyonunu dalgalar halinde ele alabiliriz. 2020-1 enflasyonu büyük ölçüde arz şoklarıyla ilgiliyken, 2021-2 enflasyonun da önemli ölçülerde artan güçlü talep şoklarından etkilendiğini gösteren bir ampirik çalışma için bak:Di Giovanni, Julian; Kalemli-Ozcan, Sebnem; Silva, Álvaro; Yıldırım, Muhammed
Ali (2023): Pandemic-era inflation drivers and global spillovers, Staff Reports, No. 1080, Federal Reserve Bank of New York.
[8] Yilmazkuday, H. (2022). Drivers of Turkish Inflation. Quarterly Review of Economics and Finance. 84, 315-323. [9] Garriga, A. C., & Rodriguez, C. M. (2020). More effective than we thought: Central bank independence and inflation in developing countries. Economic Modelling, 85, 87-105. [10] Filiz D Unsal, Chris Papageorgiou, Hendre Garbers, 2022. “Monetary Policy Frameworks: An Index and New Evidence,” IMF Working Papers 2022/022, International Monetary Fund. [11] Jacome, L. I., & Pienknagura (2022). Central bank independence and inflation in Latin America – Through the lens of history (International Monetary Fund Working Paper No.186). Washington DC: International Monetary Fund. [12] Agyapomaa Gyeke-Dako; Elikplimi Komla Agbloyor; Abel Mawuko Agoba; Festus Turkson and Emmanuel Abbey, (2022),Central Bank Independence, Inflation, and Poverty in Africa, Journal of Emerging Market Finance, 21, (2), 211-236 [13] Bianchi, Francesco & Gómez-Cram, Roberto & Kind, Thilo & Kung, Howard, 2023. “Threats to central bank independence: High-frequency identification with twitter,” Journal of Monetary Economics, Elsevier, vol. 135(C), pages 37-54. [14] Bauman ve diğerlerinin bir makalesi örneğin bir istisnadır. Makalede iktisat ve ekonometri analizlerinde çok sık rastlanmayan bir yöntem kullanır. Bak: Baumann, P F M, M Schomaker and E Rossi (2021), “Estimating the Effect of Central Bank Independence on Inflation Using Longitudinal Targeted Maximum Likelihood Estimation”, Journal of Causal Inference 9(1): 109–146. [15] Sturm, JE., Bodea, C., de Haan, J. et al. Central bank independence, income inequality and poverty: What do the data say?. J Econ Inequal(2024) [16] KEEFER, PHILIP, and DAVID STASAVAGE. “The Limits of Delegation: Veto Players, Central Bank Independence, and the Credibility of Monetary Policy.” American Political Science Review 97, no. 3 (2003): 407–23. [17] Karaca, O. (2003). Türkiye’de Enflasyon – Büyüme İlişkisi : Zaman Serisi Analizi. Doğuş Üniversitesi Dergisi, 4(2), 247-255. [18] Daron Acemoglu & Simon Johnson & Pablo Querubin & James A. Robinson, 2008. “When Does Policy Reform Work? The Case of Central Bank Independence,” Brookings Papers on Economic Activity, Economic Studies Program, The Brookings Institution, vol. 39(1 (Spring), pages 351-429. [19] Burada ifade edilmeli ki, kurumlar çoğu zaman ekonomi politikalarından daha etkili bir biçimde ekonomik istikrarsızlığı etkileyebilir. Makroekonomik istikrarsızlığın da altında çoğu zaman kurumlar yatar. Bu konu için bak:Acemoglu, Daron & Johnson, Simon & Robinson, James & Thaicharoen, Yunyong, 2003. “Institutional causes, macroeconomic symptoms: volatility, crises and growth,”Journal of Monetary Economics, Elsevier, vol. 50(1), pages 49-123.
[20] Bodea, C., & Hicks, R. (2015). Price Stability and Central Bank Independence: Discipline, Credibility, and Democratic Institutions. International Organization, 69(1), 35–61 [21] Elgin, Ceyhun & Yalaman, Abdullah & Yasar, Sezer & Basbug, Gokce, 2021. “Economic policy responses to the COVID-19 pandemic: The role of central bank independence,”Economics Letters, Elsevier, vol. 204(C). [22] Ben Bernanke, 21. Yüzyıl Para Politikaları, çev: Deniz Kılınç, Scala Yayıncılık, 2022, s. 34-5 ve 53-3. [23] Aktaran: Ben Bernanke, 21. Yüzyıl Para Politikaları, 2022, s. 53. [24] Nixon’un bulaştığı anayasal skandalların sınırı yok. Bu skandallardan en ünlü ikisi; daha ABD Başkan adayıyken Vietnam Barış Görüşmelerini seçimi kazanmak için sabote etmesi ve siyasi kariyerini bitiren Watergate skandalıdır. [25] Makale boyunca para politikasının makroekonomi üzerinde çok büyük bir etkisi olduğu varsayımına dayandım. Peki, merkez bankasının para politikası ekonomiyi ders kitaplarında varsayıldığı gibi cidden temelden etkiler mi? FED üzerinden yapılmış epey kapsamlı bir çalışma, bu varsayımın ampirik olarak doğru olduğunu ortaya koyar, bak: Romer, Christina, D., and David H. Romer. 2004. “A New Measure of Monetary Shocks: Derivation and Implications.”American Economic Review, 94 (4): 1055–1084.