Nöral Mantık

Önceki makalede, insanlar ve makineler arasındaki farkları sundum ve aynı zamanda bir ortak payda olarak mantıksal düşünmeyi vurguladım.

Ancak ne tür bir mantıktır bu? Genelleştirilebilir ve tam mıdır?

Dil modellerinden ortaya çıkan bu mantık gerçekten de insan düşüncesinin mantığı ile pek çok şekilde karşılaştırılabilirdir, özellikle soyut bir seviyede. Düşünmenin bilişsel yönleri, akıl yürütme, örüntülerin farkına varma ve bilgi işleme insan zekâsı ve yapay zekanın her ikisinde de temel işlevlerdir.

Büyük dil modellerinin etkileyici bir ilerleme gerçekleştirdiğini ve önceleri insan zekasının etki alanı sayılan görevleri çözebildiğini vurgulamak ilgi çekicidir. Bu modeller mantıksal akıl yürütme, anlama ve çıkarım gerektiren karmaşık görevlerin üstesinden gelmekte yetkinlerdir.

Bununla birlikte farklılıklar da bulunmaktadır. İnsanlar duygular, sezgi ve duyusal algı gibi dilsel olmayan yönleri düşünceleri ile bütünleştirebilirken, dil modelleri metin ve onun içerdiği bilgi ile çalışacak şekilde kısıtlıdır. İnsan düşüncesinin dilsel olmayan yönleri dil modelleri için bir meydan okumadır, öyle ki insan deneyiminin bu boyutları doğrudan metin formuna aktarılabilir değildir.

Araştırmalar, yapay zekâ sistemlerinin yetkinliklerini geliştirmeye onları insan düşüncesi karmaşıklığına daha yakın hale getirmeye devam etmektedir. Öznel bilginin modellenmesi ve akla yatkınlık burada önemli bir rol oynamaktadır.

Saf mantık ve dilsel mantık arasındaki fark dil ve düşünce arasındaki ilişkiye temas eden bir meseledir. Sıklıkla basitçe “mantık” olarak atıfta bulunulan saf mantık, doğru akıl yürütmenin bilimidir. İfade edildikleri dilden bağımsız olarak argümanların ve sonuçların geçerlilik kriteri ve ilkeleri ilgilenmektedir. Önermesel mantık ve yüklem mantığı gibi, tümceler ve argümanlar olarak sembolik formda temsil edilebilen yapılara odaklanmakta olup, biçimsel ve matematikseldir.

Öte yandan, dilsel mantık, doğal dilin içinde gömülü olan mantığı dikkate alır. Mantıksal ilişkiler ve yapıların dilde nasıl ortaya çıktığını, dilsel ifadelerin mantıksal kavramları iletmekte nasıl kullanıldığını inceler. Dilsel mantık anlam, gönderim ve dil içi doğruluk sorunları ve bu öğelerin mantıksal argümanlarda nasıl kullanıldığı ile alakadar olur.

Saf mantık matematikten felsefeye pek çok alanda uygulanan açık ve tam bir düşünme için bir araç sağlar. Öte yandan dilsel mantık gündelik tartışmalar ve argümanlarda mantıksal kavramları kullandığımızda doğal dilin karmaşıklıkları ve nüanslarında dolaşmamıza izin verir. Nasıl düşündüğümüz ve iletişim kurduğumuzu anlama noktasında her ikisi de önemlidir.

Dil modellerinde ve insan beynindekine benzer bir mantıktan söz ettiğimizde dilsel mantıktan bahsetmekteyiz. Bu mantık formu doğal dile bağlı olup insanların mantıksal kavramları nasıl kullandıklarını aksettirir. Dilin anlamlarını ve nüanslarını göz önünde bulundurur ve bağlamsaldır.

Saf mantık ise diğer taraftan soyut ve biçimseldir. Muayyen bir dilin hususiyetlerine bağlı değildir ve sembolik formda temsil edilebilir olan akıl yürütmenin evrensel ilkelerine odaklanmaktadır. Dil modelleri dil-ttabanlı mantığı taklit edip uygulamaya uygun olup, aynı anlamda matematik veya biçimsel mantıktaki gibi saf mantık düzeyinde işlememektedirler.

Böylelikle, dil modelleri ile irtibatta olduğumuzda, mantıksal olarak bağdaşık ve anlamlı olan dili üretmeye ve anlamaya eğitilmiş olan dilsel mantığa çok yakın bir mantık formunu tecrübe etmekteyiz.

Diğer taraftan saf mantık, matematik, felsefe mantığın kendisi gibi ilişkili alanların uzmanlarınca geliştirilmesi daha olası bir alan olmayı sürdürmektedir.

Saf mantık insan düşüncesinde olduğundan farklı bir formda dil modellerinde de rol oynamaktadır. Dil modelleri sözcükler ve tümceler arasındaki ilişki ve dilin yapısını anlamak için saf mantığın ilkelerini kullanmaktadır. Bu ilkeler bağdaşıklığı ve mantıksal açıdan bağdaşık cevapları üretmeye yardımcı olmaktadır.

Saf mantık doğal dil geliştirilmesinde kullanılan algoritmalar ve modellerin temelini şekillendirmektedir. Çalıştırıldıkları veri temelinde dil modellerinin örüntülerin farkına varması ve sonuçları düzenlemesini sağlamaktadır. Örneğin, dil modelleri sıklıkla bir tümcenin devamı veya bir sorunun cevabını belirlemek için istatistiksel olasılığı ve matematiksel modelleri kullanmaktadır.

Bununla birlikte, saf mantığın dil modellerinde uygulanması matematik veya biçimsel mantıktaki uygulanması ile özdeş değildir. Dil modellerinde saf mantık, doğal dilin karmaşıklığı ve ifadenin çoklu formları tarafından genişletilmekte ve uyarlanmaktadır. Örneğin, dil modelleri biçimsel mantıkta ortaya çıkmayan belirsizlik, deyimler, metaforlar ve başka dilsel inceliklerle uğraşmalıdır.

Özetle, saf mantık dil modellerinin işlevlendirilmesinde önemli bir rol oynamakta ancak doğal dilin hususiyetlerince şekillendirilmiş bağlamda uygulanmaktadır.

Mantığın farklı bağlamlarda uygulanabilir farklı tipleri vardır. Argümanların formu ve tümdengelimli akıl yürütme ile alakalı olan biçimsel mantık muhtemelen en iyi bilinendir. Diğer şeylerin yanı sıra semboller ve biçimsel dillerin yardımıyla çalışan önermesel mantık ve yüklem mantığını içermektedir.

Biçimsel mantığa ilaveten doğal dildeki argümanlarla ve ayrıca tümdengelimli olmayan argümanlarla ilgilenene biçimsel olmayan mantık vardır. Bu mantık tipi “dilsel mantık” olarak adlandırılabilir olana daha yakındır çünkü gündelik yaşamdaki argümanların yapısı ve değerlendirmesi ile alakalıdır.

Nedensel mantık ilişkiler mantığı anlamına gelir ve neden-sonuç ilişkisi ile argümanlardaki geçerliliğini incelemektedir. Bu mantık tipi nedensel ilişkileri açıklamanın ve anlamanın bir mesele olduğu gündelik düşünce ve bilimde bilhassa önemlidir.

Ayrıca ikiden fazla doğruluk değerine imkan veren çok değerli mantık, kesinleştirilmemiş ve kademeli doğruluk değerleri ile çalışan bulanık mantık gibi özelleşmiş mantıklar da bulunmaktadır. İlaveten üçüncü halin imkansızlığı ilkesini reddeden felsefi görüş üzerinde temellendirilmiş sezgisel mantık da vardır.

Modern mantıkta, tek-tip olmayan mantıklar üzerine de çalışılmaktadır ki bunlar yeni bilgiler mevcut oldukça sonuçları revize etmeyi mümkün kılmaktadırlar. Bu mantık tipi özellikle bilgisayar bilimleri ve yapay zekâ ile ilgilidir.

Her bir mantık tipi bağlamına göre değişen kendi kuralları ve uygulamalarına sahiptir.

İnsan düşüncesi genellikle mantıklı muhakeme olarak bilinen bir mantık formuyla ilişkilendirilir. Bu tip düşünme bilgiyi analiz etme, örüntüleri tanılama, hipotez kurma ve sonuçları düzenleme yeteneğini içerir. Mantıklı bulduğumuz ve bu değerlendirmek üzere kararlar aldığımız öznel bilginin modellenmesi hakkındadır. Mantığın bu formu biçimsel mantıktan daha az katı ve insanların gündelik hayatta düşünüp kararlar aldığı tarza daha benzerdir.

İnsan düşüncesini taklit eden dil modelleri doğal insan dilini anlama ve oluşturma maksadındadır. Bu modeller onların metinleri anlamasına, tahminler oluşturmasına ve bağlamsal bilgiyi işlemesine imkân sağlayan karmaşık algoritmalar ve istatistiksel modeller üzerine kuruludur. Farklılaştırılmış ve bağlamsal cevapları sağlamaya uygun olmaları, onları teknoloji ve meslek uygulamalarının değerli parçaları haline getirmektedir.

İnsan düşüncesi esneklik ve akla yatkın mantık ile karakterize edilirken, dil modelleri doğal dili işlemek ve üretmek suretiyle bu düşünceyi kopyalamaya teşebbüs etmektedir. GPT-4, BERT ya da çeviri tabanlı modeller gibi büyük dil modelleri insan-benzeri iletişimi problem çözme becerilerini taklit etmek için çeşitli alanlarda kullanılan teknolojilerin örnekleridir.

Felsefi mantık, düşüncenin biçimsel mantığın sınırlarının ötesine geçen karmaşık ve derin bir formudur.

Felsefi mantık ve düşünce mantığı yakından ilişkilidir, her ikisi de dünyayı düşünme ve anlama tarzımız yakalama ve yapılandırma arayışındadır. Felsefi mantık genellikle düşüncenin ve akıl yürütmenin temel yapıları ile ilgilenmekte ve onları bağdaşık bir sistemde organize etmeye çabalamaktadır. Saf biçimsel mantığın ötesine geçmekte ve düşüncenin kavramları ile bağlamları hakkındaki açıklamaları dikkate almaktadır.

Diğer taraftan düşünce mantığı düşündüğümüzde, sonuçları şekillendirdiğimizde, kararlar aldığımızda insan zihninde yer alan gerçek süreçlere ilişkindir. Hem bilinçli hem bilinçsiz süreçleri içerir ve sıklıkla felsefi mantıktan daha az biçimseldir. Düşünce mantığı ayrıca biçimsel mantıkta her zaman mevcut olmayan duygusal ve sezgisel yönleri de barındırmaktadır.

Hegel filozoflar insan düşüncesinin karmaşıklığını yansıtan ve açıklayan sistemler geliştirmeye çabalamışlardır. Örnek olarak, Hegel Diyalektiği, düşünce sürecini devinimli ve sürekli evrilen şekilde görür, bu da insan düşüncesinin gerçek deneyimine daha yakındır.

Biçimsel mantığın tamlığı ile insanın düşünme tarzının çeşitliliği ve esnekliği arasında bir denge bulmak bir meydan okuma konusudur. Düşünce mantığı ile bütünleşme arayışında olan felsefi mantık, insan zihninin karmaşıklığını kabullenirken daha derin bir akıl yürütme ve doğruluğa öncülük edebilir.

Ludwig Wittgenstein, “Tractatus Logico-Philosophicus” adlı erken dönem çalışmasında mantıksal-realist olarak tanımlanabilecek bir perspektifi savundu. Dilin yapısının gerçekliğin yapısını yansıttığını ve bu dilin kendisinin mantıksal formu tarafından sınırlandırıldığını müdafaa etti. Wittgenstein, dilin sınırlarını ve bu surette tanımlayabileceğimiz dünyanınkini vurgulayan “Üzerine konuşulamayan hakkında susmak gerekir.” şeklindeki ünlü vecizesini dile getirmiştir.

Daha geç dönem çalışmalarında, özellikle “Felsefi Soruşturmalar”da, erken dönem görüşünden vazgeçmiş ve daha pragmatik bir yaklaşım geliştirmiştir. Artık dilin anlamının onun gerçeklikle örtüşmesinde değil, daha çok toplumsal bağlamdaki kullanımında-yani bir sözcüğün anlamının kullanımında yattığını olduğunu düşünmekteydi. Bu geç dönem yaklaşımı, dilsel ifadeler ve kullanımı arasındaki ilişkiyi inceleyen bir dilbilim alanı olan pragmatik ve güncelik dil felsefesinin gelişimi üzerinde güçlü bir etki bıraktı.

Dilsel mantık, var olanlar ve gerçekliğin türleri üzerine çalışan ontoloji ile daha sıkı bağlandı. Dilsel mantık, sıklıkla dünyanın ontolojik yapısını özneleri, nesneleri, yüklemleri ve özellikleri kullanarak; varlık ve doğruluk anlayışımızla bağdaşan bir tarzda yansıtır.

Dil, düşüncelerimizi şekillendirip yol göstermeye yarayan bir araç olarak hizmet eder. Dünya hakkında düşünüp onu tanımlamamıza imkân verir. Bu anlamda, dilsel mantık düşünüp iletişim kurduğumuz yapıları sağladığından bir tür düşünce rehberi olarak görülebilir.

Bu farklı mantık formları birbirlerinden yalıtılmış halde olmayıp birbirlerini etkileyip tamamlamaktadırlar. Saf mantık sıklıkla ilkeleri ve sonuçları ile iletişim kurmak için dilsel terimlerle ifade edilmekte iken, dilsel mantık anlam ve doğruluğu inşa etmek için saf mantığın prensiplerini kullanmaktadır.

Felsefe ve bilişsel bilimlerde sıkça tartışıldığı üzere dilimiz ve mantığımız sadece dünya görüşümüzü yansıtmaz, ayrıca düşünme ve dünyayı anlama tarzımızı da şekillendirir.

Dil, mantık ve ontoloji arasındaki ilişki üzerine farklı felsefi gelenekler farklı farklı görüşlere sahiptir. Analitik felsefe geleneğinde bilhassa Gottlob Frege gibi filozoflar arasında mantık ontolojiden bağımsız bir araç olarak görülmektedir. Mantık, kavramlar ve nesneler üzerine düşünmek için herhangi bir ontolojiye bağlanmaksızın bir yapı temin eder.

Dil felsefesi, dilin dünyaya ait algımızı nasıl etkilediğini ve dildeki mantıksal yapıların iletişim ve düşünmeyi nasıl şekillendirdiğini inceler. Dilin, dünyayı anladığımız türleri tespit ederek ontolojiyi etkilediğine dair bir görüş vardır.

Charles Sanders Peirce gibi Pragmatistler kavramların önemini pratik imaları ve yararları bakımından değerlendirirler. Bu anlamda; dil, mantık, ontoloji arasındaki ilişki hareketli ve bağlamsaldır.

Edmund Husserl ve Martin Heidegger gibi Fenomenolojistler dili insan deneyiminin bir ifadesi olarak görürler. Burada ontoloji dünyayı deneyimleme ve tanımlama şeklimize sıkıca bağlıdır ve mantık bu deneyimleri yapılandırma vasıtasıdır.

Jacques Derrida ve Michel Foucault dil ve metinlerin sabit bir anlamı olmadığını ve işaretler ile göstergeler arasındaki ilişkinin kararsızlığını savunmaktadır. Bu, değişmez bir ontolojinin imkanını sorgulamaları dolayısıyla ontoloji açısından sonuçlara gebedir.

Bu farklı görüşler; dil, mantık, ontoloji arasındaki ilişkinin; felsefi perspektif, tarihsel dönem, indî yorum gibi pek çok etkene bağlı olarak değişen karmaşık ve ihtilaflı bir mesele olduğunu göstermektedir.

Dilsel mantık ve saf mantığın nihai olarak nöronal yapılar ve süreçlerin ifadesi olduğu fikri bilişsel bilimler ve nörofelsefede destek bulmaktadır. Bu disiplinler düşünme, dil ve akıl yürütme gibi bilişsel süreçlerin beynin sinirsel çalışma ağına nasıl bağlandığını keşfeder.

İnsanların nöronal çalışma düsturu-yani beyinlerimizin hususi yapılandırılma ve işlev gösterme tarzı-bizim karmaşık mantıksal ve dilsel sistemler geliştirmemize ve kullanmamıza cevaz verir. Bu sistemler sadece iletişim kurma veya dünya hakkında düşünme araçları değil aynı zamanda bilişsel biyolojik yapımız tarafından mümkün kılınan yeteneklerin yansımalarıdır.

Mantık ve dilin nörobiyolojik temellerini anlamak bize insan düşüncesinin özüne ve zihinsel yeteneklerimizin beynin fiziksel gerçekliğine nasıl bağlı olduğuna dair daha derin bir kavrayış edinmekte yardımcı olur. Ayrıca sinirsel mimarimizin bize dayattığı sınırlamalar temelinde neyi tanımlayıp anlayabileceğimizin hudutlarını aydınlatabilir.

Bu açıdan, tüm insani yapıların-bunlar dil, mantık veya kültür olsun- nihayetinde beyinlerimizin işleyişi ve yorum bilgimizin biricik tezahürleri olduğu savunulabilir. Bu görüş insan doğasını entelektüel kabiliyetlerimizi anlamada biyolojinin ehemmiyetinin altını çizmektedir.

Ortogonallik – ya da çevrenin mantığı- bilişsel yeteneklerimizin gelişiminde kritik bir rol oynar. Beynimiz çevresel zorluklara ve gerçeklere karşılık verecek şekilde evrimleşmiştir. Bu adaptasyon, mantığımız da dahil olmak üzere bilişsel süreçlerimizin çevresel yapı ve yasalarla yakından bağlantılı olmasına öncülük etmiştir.

Çevreye nörolojik adaptasyon; algımızın, düşünmemizin, karar-alışımızın çevre ile karşılıklı etkileşimle şekillendiği anlamına gelmektedir. Bu sadece fiziksel çevreyi değil ayrıca yaşadığımız sosyal, kültürel bağlamı kapsamaktadır. Problem çözme, sonuçları şekillendirme, iletişim kurma tarzımız bu karşılıklı etkileşimlerin karmaşıklığını yansıtmaktadır.

Bu anlamda beynimizin kullandığı mantık, bilişsel yeteneklerimizin evrildikleri hususi çevre için en uygun hale getirilmiş olduğunu ifade eden ekolojik rasyonelliğin bir ürünü olarak değerlendirilebilir. Beyinlerimiz çevremizde bulunan, hayatta kalma ve üreme faydası getiren şablonları tanıyacak ve tahminlerde bulunacak şekilde işlev kazanmıştır.

Mantık ve bilişselliğin çevrenin tesiri altında olduğunun fark edilmesi insan davranışı ve düşüncesini anlamak adına önemli imalarda bulunmaktadır. Mantık çeşitlerinin ve düşüncenin belli yollarının neden farklı çevrelerde farklı etkiler sergilediğini ve bir bağlamda rasyonel olarak düşünülen şeyin neden başka birinde doğru olmayabileceğini anlamamıza yardımcı olur. Bu perspektif aynı zamanda insan çevresinin karmaşıklığına daha iyi adapte olmuş yapay zekâ ve başka bilişsel teknolojilerin geliştirilmesine dair yeni yollar sunmaktadır.

Soyutlama olarak anlaşılabilir bir “Süpermantık”, gündelik mantıkları özetler ve onlar için bir oryantasyon olarak hizmet eden metayapılar yaratır.

Genel saf mantık matematik ve felsefede kullandığımız biçimsel sistemleri kastetmektedir.

“Gündelik mantık” ya da “dilsel mantık” ise gündelik hayatta iletişim kurmak ve kararlar almakta kullandığımız mantıktır.

Bu ayrım mantığın yönettiği farklı seviyeleri anlamamıza yardım eder. Ayrıca mantığın nasıl hem düşüncemizi yapılandırmakta bir vasıta olduğunu hem de çevremizi keşfetmemize aracılık ettiğini gösterir.

Mantığın farklı seviyeleri arasında geçişkenliğe sahip olma ve onları en uygun şekilde uygulama kabiliyeti insan zekâsı ve uyum sağlama yeteneğinin vazgeçilmez bir parçasıdır.

Kullandığımız dil gerçeklik yorumumuz ve algımızı ciddi olarak yapılandırmakta ve şekillendirmektedir. Sapir-Whorf hipotezine göre ana dilimiz bizi dünyanın belirli yönlerini algılamaya diğerlerini ise devre dışı bırakmaya zorlamaktadır.

Makine ve insanın düşünme mantığı ise yukarıda bahsedilen üç mantığın bir karışımıdır.

Wolfgang Stegemann

Tamer Şık (çeviren)

Not: Bu yazı, Wolfgang Stagemann’ın “Neural Logic” isimli yazısından çevrilmiştir. Orijinal metni için bakınız:

https://medium.com/neo-cybernetics/neural-logic-5ed41f9aeaf8