Bebek Sanayi Hipotezi ve Ekonomik Kalkınma

Niçin bazı ülkeler kalkınır? Bu soru, uzun bir süredir sosyal bilimlerin merkezini işgal etmektedir. Durum böyle olunca da bu soruya verilmiş birçok farklı cevap mevcuttur. Verilen cevaplar; kurumlar, kültür, coğrafya vb. gibi birçok farklı başlıkta toplanabilir.[1] Bu açıklamalar arasında, muhtemelen ezber bozucu niteliğinden dolayı özellikle en ilgi görenlerden birisi de “Bebek Sanayi Hipotezi”(“Infant Industry Argument)’dir. Esasında Bebek Sanayi Hipotezi 19. yüzyılda yaşamış Alexander Hamilton ve Friedrich List gibi kişiler tarafından dile getirilse ve 19. yüzyıla damgasını vursa da son 20 yılda gerek akademide gerek siyasette sanki yeniden ün kazanmaya başlıyormuş gibi gözükmektedir. Örneğin yeniden ABD Başkanlığına seçilen Donald Trump’ın kampanya sürecindeki vaatlerinden birisi, ABD sanayisini korumak için gümrük vergilerini yükseltmekti. Bebek Sanayi Hipotezi hakkında son 20-25 yılda en çok etkiyi yaratan kitap ise muhtemelen Ha-Joon Chang’in “Kalkınma Reçetelerinin Gerçek Yüzü”dür.[2] Chang kitabında öncelikle, ABD veya Britanya gibi bugünün gelişmiş ülkelerinin kalkınma süreçlerinde, bebek sanayilerini gümrük duvarlarıyla koruyabildikleri için kalkındıklarını göstermeye çalışır; ardından da söz konusu ülkelerin korumacılık ve gümrük duvarlarıyla kalkınmalarına rağmen, gelişmekte olan ülkelere serbest ticaret politikaları önererek onların kalkınmasını kasıtlı biçimde baltalamaya çalıştıklarını iddia eder. Serbest ticaretin, IMF ve Dünya Bankası gibi kuruluşlarca, gelişmekte olan ülkelere sıklıkla önerildiği 2000’lerin başında bu kitabın yayınlanması, kitabın doğuracağı tartışmaların boyutunu daha da büyütmüştü. Chang, neredeyse tüm kalkınan ülkelerin aktif bir şekilde bebek sanayi korumasına başvurduğunu göstermeye çalışır. Ne var ki, Chang uygulanan sanayi ticaret ve teknoloji politikalarının tamamen bebek sanayi politikalarından ibaret olmadığını ve bazı durumlarda ikincil plana düştüğünü yazmasına rağmen; yine de kitabın muhtemelen en önemli vurgusu, bugünün zengin ülkelerinin, geçmişte, henüz gelişmekte olan sanayilerini geniş gümrük koruma duvarlarıyla koruyabilmelerinden dolayı kalkınmış olmalarıdır. Bununla beraber ilerleyen kısımlarda da göreceğimiz üzere, Chang’in kitabı çoğu açıdan zayıf kalmaktadır.[3] Aynı şekilde, Robert Allen da bebek sanayi politikalarının 19. yüzyılın Avrupa ülkelerinin kalkınma stratejilerinin en önemli bileşenlerinden birisini oluşturduğunu ifade eder.[4]

Şüphesiz ki bu çalışmalar ünlerini, ezber bozucu olmalarına bağlıdır.. Mesela şahsen ben ilk Chang ve Allen okuduğum zamanları hatırlıyorum: Üniversite’nin ilk senesindeydim, o sırada mikroekonomiye giriş derslerinde arz-talep eğrisinden gümrük politikalarının zararlarını modelliyorduk. Tam da o sırada Chang’ın kitabını okumak beni adeta şaşkına döndürmüş ve kalkınma hakkında o döneme kadar tüm öğrendiklerimi sorgulamama sebep olmuştu. O dönemde yaşadığım aydınlanma hissini ve üniversite 1. sınıf öğrencisi olarak kalkınma modellerini görürken arkadaşlarıma homurdanarak, “aslında bunlar bizi kandırıyor.” dediğimi çok net biçimde hatırlamaktayım. Kendimce bu tarihsel örneklere bakıp, “bir insan neden gümrük sanayi korumasına karşı çıkar ki?” diye soruyor ve ekonomi 101’in gümrük vergileri refah kaybına sebep olur çıkarımını her duyduğumda yüzümde küçümseyici bir tebessüm beliriyordu. Ne var ki, ekonometri öğrenmeye başladıktan sonra bu konudaki ampirik literatürü okumaya başlamam, bana çok fena bir şekilde yanıldığımı gösterdi. Açıkçası gördüm ki, ekonomi 101’in gümrük vergisi analizinin aslında en büyük problemi, gümrük vergilerinin verdiği zararı fazla göstermesi değil; çok daha küçük ölçekte göstermesiydi.[5] Her ne kadar Chang’in merkantilizm, bebek sanayi korumacılığı ve ithal ikame büyüme yöntemini birbirine karıştıran bir ahistorik yaklaşımı olsa da yine de 18. veya 19. Yüzyılda kalkınan neredeyse tüm ülkelerin bebek sanayi politikalarını uyguladığı doğrudur. Daha da ötesi, 20. yüzyılda da ithal ikameci modelin Japonya, Güney Kore veya Tayvan’da uygulandığı ve tam da bu uygulamaların bir kalkınmayla aynı döneme denk geldiği de barizdir. Sanayileşen ülkelerin esasında kalkınma süreçlerinde gümrük vergisi ile sanayilerini beslediği ve gelişmişliklerini bu politikaya borçlu oldukları fikri analitik bir çerçevede ilk olarak Paul Bairoch tarafından dile getirilmişti.[6] Dolayısıyla da bebek sanayi korumasının gelişmiş ülkelerin kalkınmalarındaki anahtar unsurlardan birisi olduğu fikrine “Bairoch tezi” denmektedir. İfade edilmelidir ki, tüm kalkınmış batı ülkelerini inceleyince, gözümüze çarpan bebek sanayi politikaları ilk başta Bairoch hipotezini sanki destekleyebilir gibi gözükmektedir. Fakat sadece bu politikaların uygulandığını gözlemleyip ardından da kalkınmanın kesinlikle bu politikalar sayesinde gerçekleştiği çıkarımını yapmak yanıltıcı olabilir. Zira temel ekonometrinin de işaret ettiği gibi: “correlation ≠ causality”. Diğer bir deyişle, iki değişken arasında bir korelasyonun olması, nedensellik ilişkisinin de olduğu, yani bir değişkenin diğer değişkeni belirlediği anlamına gelmez. Nitekim bir politikayı çoğu başarılı biçimde kalkınan ülkede gözlemlememiz, bu kalkınmaların bu politikanın sonucu gerçekleştiği anlamına gelmeyebilir. Zira aksi takdirde bir “Post hoc, ergo propter hoc” safsatası yapma tuzağına düşebiliriz. Dolayısıyla da konuyu daha detaylı incelemeli, ekonometrik kanıtlardan da sık sık yararlanmalıyız. Bu yazıda da esasında bu bağlamda bebek sanayi/gümrük korumacılığı ile iktisadi kalkınmanın ilişkisini ele almaya çalışacağım.

Öncelikle bir teorik denge modelinden başlamak konuyu daha iyi kavrayabilmemize yardımcı olabilir. Akçiğit, Ateş ve Impullitti’nin kapsamlı teorik denge modeli inovasyon ile dış ticaret arasındaki ilişkiyi ele almaktadır.[7] Aynı zamanda bu çalışmada kurulan teorik denge modeli de ardından ampirik olarak da test edilmektedir.

Model, Melitz’in oluşturduğu kavramsal çerçeveye dayanır.[8] Aghion, Antonin ve Bunel’in de işaret ettiği gibi, söz konusu çerçeve, yerli firmaların ancak belli bir verimlilik eşiğini geçtikten sonra ihracat yapabilecekleri ve uluslararası piyasalarda rekabet edebilecekleri fikrine dayanır. Bu fikrin altında ise ihracat yapmanın belirli bir sabit maliyet getirdiği ve bu maliyeti de yalnızca yeterince üretken firmaların ödeyebileceği varsayımı bulunur.[9]

Öncelikle açık ekonomi koşullarına sahip bir ülkedeki herhangi bir yerli firmayı düşünelim. Bu söz konusu yerli firma, yerel pazarda aynı ürünü üreten hem yerli hem de yabancı rakip firmalarla rekabet etmektedir. Eğer söz konusu yerli şirket uygun bir fiyata ürünlerini satmazsa, o zaman yerel tüketici o ürünleri daha ucuz olan firmalardan satın alacaktır. Ancak eğer ki firma üretkenliğini artırır ve böylece de fiyatını düşürebilirse, o zaman yerel pazarını ele geçirmede ciddi bir iddia sahibi olabilir. Yerli firma, belli bir üretkenlik eşiğini geçtikten sonra, fiyatları yabancı şirketlere kıyasla daha fazla düşeceğinden yerel pazara hakim olabilecek ve tüketicilerin yabancı şirketlerden ürünü ithal etmesini gereksiz kılacaktır. Zira aynı şekilde yabancı firmaların söz konusu yerel pazara mal arzını sağlaması, yerli firmanın sağlamasından daha maliyetlidir. Bu yüzden de yerel üreticinin yabancı şirketlerle aynı üretkenlik seviyesine gelmesi bile yeterli olacaktır. Melitz, yerel firmanın yerel pazarına hakim olması için yakalaması gereken verimlilik eşiğini “ithalat eşiği” olarak adlandırır. Eğer bir yerel firma, yerel pazarında yabancı firmalarla rekabetinde üstün gelmek istiyorsa, verimlilikte “ithalat eşiği”ni aşması gerekmektedir. Akabinde, söz konusu yerli firmamızın yerel pazarında hakim olduktan sonra dış pazarlara açılmak istediğini düşünelim. Firmamızın dış piyasalara ürünlerini ihraç edebilmesi için lojistik gibi birçok maliyeti de göze alması gerekeceğinden, verimliliğini daha da artırması gerekir. Yani firmanın mal sattığı pazarın boyutlarını daha da genişletebilmesi ve dış pazarlardaki yerel firmalarla rekabet edebilmesi için belli bir üretkenlik eşiğini daha geçmesi lazımdır. Bu eşiğin adı ise “ihracat eşiği”dir. Verimliliği “ihracat eşiğini” geçen bir firma artık yabancı pazarlardaki yerli ve yabancı tüm potansiyel rakipleriyle rekabet edebilir ve onlara diş geçirebilir duruma gelir. Kısacası, söz konusu firmanın verimlilik düzeyinin gelişim sürecini Melitz’in çerçevesiyle şöyle gösterebiliriz:

Başlangıç => İthalat Eşiği => İhracat Eşiği.

Özetle, bir yerel firmanın başlangıç noktasından başlayıp yerel pazarlara hakim olması, ardından da dış piyasalara ihracat yapıp oralarda rekabet etmeye başlaması için adım adım iki verimlilik eşiğini aşması gerekmektedir. Peki, tüm bu süreçlerde verimlilik tam olarak nasıl dalgalanır? Akçiğit ve diğerlerinin inşa ettikleri denge modeline, ABD firmalarının inovasyon yoğunluklarını söz konusu süreçlere göre yerleştirmesi bize bu hususu gösterir [10]:

Yukarıdaki modelde Y ekseni, söz konusu şirketimizin inovatif çabasını; X ekseni de rakiplerine göre verimlilik konumunu gösterir. Mavi çizginin altında kalan alan da şirketin toplam inovasyonunu temsil eder. Şirketimiz en başta en soldaki mavi çizgiden başlar ve sağa doğru ithalat eşiğine yaklaşınca, yerel pazarı ele geçirmek için yabancı üreticilerle giderek daha yoğun biçimde rekabet etmesi gerekir ve bu da artan rekabette inovasyon yapma teşvikini artırdığından, şirketin harcadığı inovasyon eforu ve miktarının artmasına neden olur. Akçiğit ve arkadaşları bu olguya “defensive innovation”, yani savunmacı inovasyon adını verir. Savunmacı inovasyon, yerli bir şirketin verimlilikte ithalat eşiğini aşıp yabancı şirketlere karşı yerel pazarda hakimiyetini kurmak için yaptığı inovasyondur. Firma ithalat eşiğini geçip yerel pazarda hakimiyetini kurunca inovasyon eforu yavaş yavaş düşmeye başlar, çünkü yerel pazarda rekabet edebileceği bir yabancı rakibi artık kalmamıştır. Fakat yerli firma bu sefer ürününü sattığı pazarın boyutunu genişletmek için dış piyasalara açılmak isterse, bu sefer giderek verimlilikte “ihracat eşiği”ne doğru ilerlemeye, yani yukarıdaki görselde mavi çizginin sağına doğru gitmeye başlar. Firma bu sefer de yabancı pazarları ele geçirmek amacıyla ihracat eşiğine yaklaşmaya başladığında da gitgide yabancı firmalarla girdiği rekabet de artar. Bu nedenle de rekabette üstün gelebilmek için firmamızın inovasyon yoğunluğu ikinci kez zirveye çıkar (yukarıdaki figürdeki ikinci zirve). Yazarlar bu olguya “Expansionary Innovation”, yani genişlemeci inovasyon adını verirler. Genişlemeci inovasyon, söz konusu firmanın yabancı pazarlara ihracat yaparak bu pazarlardaki diğer rakiplerle girdiği yoğun rekabetten üstün çıkabilmek için yaptığı inovasyon türüdür. Genişlemeci inovasyon ile ihracat eşiğini açan firma artık dış pazarlarda da karşısında rakip olamayacağından, inovasyon eforunu gitgide düşürür ve inovasyona harcadığı kaynakları başka faaliyetlerine yönlendirir. Bu husus yukarıdaki figürdeki mavi çizginin ikinci zirve noktasından daha da sağa giderek aşağı düşmesine tekabül eder.

Akciğit ve diğerlerinin, Melitz’in kavramsal çerçevesine dayanarak, ABD şirketlerinin ampirik verileriyle ortaya koydukları modeli yukarıda görmüş olduk. Bu modelin en önemli avantajı, kalibrasyonlarla söz konusu modelin karşıolgusal bir senaryosunu inşaa edebilmemizin mümkün olmasıdır. Şöyle ki, modelde açık ekonomi koşulları varsayılır; peki bu varsayımı değiştirerek, yerli şirketimizin ülkesinde sattığı ürünlerin yabancı rakiplerinden ithalatına gümrük vergisi getirilmesi durumunda modelimize ne olur? Akçiğit ve arkadaşları yüzde 20’lik bir gümrük vergisi artışının denge modeline eklenmesinin sonucunu şöyle sunarlar[11]:

Yukarıdaki figürde kesik kırmızı çizgi gümrük korumalarının yürürlüğe girdiği senaryoyu, mavi çizgi ise açık ekonomi şartlarındaki ilk baştaki durumu temsil eder. Gümrük vergileri, yabancı firmaların ürünlerinin maliyetlerini artıracağından, yerel pazardaki yerel firmalarla rekabet etmeleri çok daha zor olacaktır. Böyle olunca da yerel firmaların iç pazarda ithal edilen ürünlerin ikamelerini üretmesi daha da kolay olacak ve iç pazarı ele geçirmek için gereken verimlilik de daha düşük olacaktır. Zira gümrük vergisi yüzünden malları ithal etmek pahalılaşmış ve böylece de dış firmaların rekabeti azalmıştır. Dolayısıyla üretimdeki “ithalat eşiği” yani, iç pazar için üretmek için gereken verimlilik eşiği yukarıdaki figürde görülebileceği üzere sola kayar, yani daha az inovasyon gerektirir. Diğer bir deyişle, yerli firma iç pazar rekabeti düştüğünden, bu pazarı ele geçirmek için eskisi kadar yenilikçi ve verimli olmasına gerek yoktur, bu yüzden de savunmacı inovasyon önemli ölçüde düşecektir. Bununla beraber de genişlemeci inovasyon eşiği hala aynı kalacaktır. Hülasa, uzun vadede gümrük korumasının etkisi inovasyon ve verimlilik artışının azaltması olacaktır. Zira yukarıdaki görselden de görülebileceği üzere; gümrük korumaları durumunda, firmanın toplam inovasyonunu temsil eden kesik kırmızı çizginin altındaki toplam alan, ilk durumdaki açık ekonomi koşullarında toplam inovasyonu temsil eden çizginin altında kalan alana göre daha düşüktür.

Gümrük korumalarının uzun vadede toplam inovasyonu ve toplam üretkenliği düşürdüğünü yukarıda gördük, ama bu olgu açık ekonomi koşullarını olduğu gibi kabul etmemiz gerektiğini ve bunun Pareto-etkin durum olduğu anlamına mı gelir? Akciğit ve arkadaşlarının gösterdiği gibi cevap hayırdır. Şöyle ki, yerel şirketlerin inovasyon ve AR- GE aktivitelerinin yoğun bir biçimde devletçe sübvanse edilmesini içeren bir ticaret politikası, bu iki durumdan da daha fazla bir toplam üretkenlik sağlayacaktır. AR-GE harcamalarının devletçe sübvanse edilmesi sonucunda modelimiz şöyle olacaktır[12]:

Yukarıdan da anlaşılabileceği üzere, devletin yerel firmaların AR-GE harcamalarını sübvanse etmesinin uzun vadede etkisi epey olumludur. Bu uygulama, mavi eğriyi yukarıya doğru kaydırır (kırmızı kesikli çizgi) çünkü yerel şirketlerin inovasyon yapması için teşvik sunar. Kırmızı eğriden de görülebileceği üzere, AR-GE sübvansiyonu hem savunmacı inovasyon hem de genişlemeci inovasyon eforunu artırmıştır. Aynı şekilde, kırmızı eğrinin altındaki alanın artmasından da görülebileceği üzere toplam verimlilik kazanımı da kayda değer biçimde artmıştır. Yine Akçiğit ve diğerlerinin hesapladığı gibi verimlilik kazanımları, sübvansiyon maliyetlerinden fazladır; yani pozitif bir refah kazanımı mevcuttur.[13] Velhasıl, Akçiğit ve arkadaşlarının çalışmasına dayanarak diyebiliriz ki, yerel şirketlere AR-GE sübvansiyonu sağlamak, gümrük koruması sağlamaktan çok daha etkili ve verimlidir ve gümrük korumalarının uzun vadeli sonuçları inovasyon ve toplam verimliliğin azalmasıdır.

Akçiğit, Ateş ve Impulliti’nin ortaya koyduğu denge modeli, bebek sanayi korumalarının nasıl inovasyonu ve verimliliği baltalabileceğinin bir örneğidir. Peki, cidden denge modelinden yaptığımız çıkarımlar realiteyi yansıtabilir mi? Açıkçası, gümrük koruması ile kalkınma arasında 1945 sonrası dönemde herhangi bir nedensellik olmadığı, tam tersine ampirik olarak gümrük vergilerinin büyümeyi baltaladığı hakkında pek bir anlaşmazlık söz konusu değildir.[14] Örneğin, Furceri ve diğerlerinin 1963-2014 arasında 151 ülkeyi ele alarak yaptıkları kapsamlı ekonometrik çalışması, korumacılık politikaları ve gümrük vergisi artışlarının orta vadede toplam üretimi ve verimliliği önemli ölçüde azalttığını ve aynı şekilde eşitsizliği ve işsizliği artırdığını belgelemektedir.[15] Daha sonra 1945 sonrası dönemdeki ithal-ikameci kalkınma modelinin iktisadi sonuçlarını ele alırken de bu olguyu göreceğiz. Lakin, esas tartışma 1913 öncesinde bebek sanayi korumacılığı ile kalkınma arasında bir bağ olup olmadığıdır.

Ha-Joon Chang’in de uzunca aktardığı gibi, ilk 2 Sanayi Devrimi sırasında birçok kalkınan ülkede yoğun bebek sanayi politikaları gözlemleyebiliyoruz. Douglas Irwin, 1870-1913 arasında 17 çekirdek ülkenin(core country) büyüme oranlarıyla ortalama gümrük vergisi oranlarını karşılaştırır ve cidden pozitif bir korelasyon bulur.[16] Fakat bu pozitif korelasyon ilişkisinin sebebi 3 ülkedir; bu üç ülke çıkarılırsa ortada bir korelasyon kalmamaktadır. Irwin’in de işaret ettiği gibi, Arjantin ve Kanada’daki gümrük vergileri sanayileşme amacı gütmemekte ve daha ziyade tarım sektörüne odaklanmaktaydı. Yani korumacı sanayi politikaları ile beraber yüksek ekonomik büyüme elde eden tek ülke muhtemelen ABD’ydi. Ama ileride de göreceğimiz gibi, ABD’de bebek sanayi korumacılığının kalkınma ile korelasyonu bir nedensellik anlamına gelmez. Yine de sadece kalkınan ülkelere odaklanınca sanki büyüme oranı ile gümrük koruması arasında bir bağlantı varmış gibi gözükebilir; ama Irwin’in işaret ettiği gibi, örneklemi genişletip “çevre” ülkelerini de analize ekleyince korelasyon kaybolmaktadır. Bu olgu aşağıdaki iki tabloda görülebilir[17]:

     

Yani gümrük korumacılığı ile ekonomik büyüme arasındaki pozitif korelasyon esasen sadece çekirdek ülkelerde mevcuttur ve bahsi geçen çekirdek ülkelerdeki bu pozitif korelasyonda önemli ölçüde ABD, Arjantin ve Kanada’nın oluşturduğu aykırı değerlerden(outlier) kaynaklanır.

Irwin’in yukarıdaki iki tablodan göstermeye çalıştığı olguyu Antonio Tena-Junguito da daha yeni bir veri seti ile ortaya koyar.[18] Junguito, ekonomik büyüme ile gümrük koruması arasındaki pozitif korelasyonun sadece sanayileşen merkez ülkeler için geçerli olduğunu, ama tam tersine fakir ülkelerde negatif bir korelasyonun mevcut olduğunu gösterir. Söz konusu pozitif korelasyonun sadece hali hazırda büyük büyüme oranlarına sahip merkez ülkelerde gerçekleşmesi, Bairoch hipotezini “post-hoc” kılıyor gibi gözükmektedir. Çekirdek ve çevre ülke örneklerini aynı korelasyonda birleştirirsek, gümrükler ve büyüme arasındaki pozitif korelasyon kaybolmaktadır. Daha da önemlisi, Schularick ve Solomou, yeni veri setlerinden yararlanarak sundukları ampirik kanıtlar, 1870-1913 döneminde, bebek sanayi gümrük politikalarının ülkelerin büyüme oranını arttırmadığını ve sanayileşmesine katkı sağlamadığını göstermektedir.[19] Schularick ve Solomou’nun çalışması çok büyük bir önem arz eder; zira çalışma doğrudan ekonometrik bir analize dayanır, korelatif ilişkilere değil. Çalışma her ne kadar ikna edici ampirik bulgular sunsa da, ülkeler arası geniş bir örnekleme dayandığından bazı şüpheler doğurabilir. Dolayısıyla da Bairoch hipotezinin yanlışlığından emin olmak için, ülke odaklı mikro düzeydeki çalışmalara göz atmak zarurettir.

19. yüzyılda bebek sanayi gümrük korumacılığının merkezi tartışmasız ABD’ydi. Öyle ki bebek sanayi hipotezini formelleştiren kişi olan List, fikirlerini ABD’den yaptığı gözlemlerle edinmişti. ABD, 19. yüzyıl boyunca en fazla bebek sanayi politikalarına başvuran ülkelerin başında geliyor ve aynı dönemde de çok sağlam bir ekonomik büyüme trendi yakalıyordu. Dolayısıyla doğal olarak şu soruyu sormalıyız: ABD acaba büyümesini bebek sanayi politikalarına mı borçluydu? Bu soruya olumlu bir cevap vermek kolay değildir. Irwin bir çalışmasında bebek sanayi hipotezinin etkisini 19. yüzyıl ABD’sinin en önemli sektörlerinden biri olan teneke(tinplate) sektörü üzerinden ele alır.[20] Zira teneke sanayisi aynı zamanda gümrük vergileriyle yoğun biçimde bebek sanayi politikalarınca korunmaktaydı. Irwin çok titiz bir metodoloji izleyerek gösterir ki teneke endüstrisindeki gelişimi bebek sanayi koruması en fazla 10 yıl hızlandırmıştı; diğer bir deyişle, sonuçlara göre eğer bebek sanayi politikası olmasaydı da teneke sanayisi, bebek sanayi uygulaması bittiğinde ulaştığı konuma 10 sene gecikmeyle yine de ulaşabilecekti. Aynı zamanda Irwin teneke endüstrisi üzerindeki korumacılık politikalarının makroekonomik açıdan kar ve zarar analizini yapar ve bu politikaların son kertede toplam refaha olumsuz bir tesiri olduğu sonucuna varır. Irwin başka bir çalışmasındaysa, dönemin ABD ekonomisinin en önemli endüstri sektörlerinden biri olan çelik endüstrisindeki bebek sanayi gümrük politikalarının etkisini ele alır.[21] Irwin ampirik olarak gösterir ki, bebek sanayi politikalarının çelik sanayisi üzerinde kayda değer bir olumlu etkisi olmadığı gibi; bu dönemde bebek sanayi gümrüklerinin kaldırılmasının da çelik sanayisi üzerinde büyük olumsuz etkilere sebep olmayacağıdır.

Daha genel olarak, 19. yüzyıl ABD’sinin gümrük politikalarının kalkınmaya olan etkisine bakacak olursak, Yeon’ın çalışması genel denge modelinin yardımıyla bu hususu modellemeye çalışır.[22] Yeon, gümrük korumalarının genel olarak verimlilik büyümesine ve ABD’nin dünya imalatındaki payına elle tutulur bir katkı sağlamadığını belgeler. Fakat bu konudaki muhtemelen en kapsamlı çalışma Klein ve Meissner’a aittir.[23] Öncelikle çalışma 1870-1909 arasını ele alan ve yazarlarca yeni dijitalleştirilmiş geniş bir veri setine dayanır. Daha önce ABD’de gümrük-büyüme ilişkisini ele alan çalışmaların tamamı ya bir sektör ya da tüm ekonomi üzerinden bu olguyu ele almıştı. Ama Klein ve Meissner bu hususu, tüm sanayi üretiminin “disaggregated” (bölümlere ayrılmış) verisi üzerinden ele alır. Araçsal değişken(IV) ile yapılan ekonometrik analiz aracılığıyla çalışma esasında gümrük korumacılığının beklenenin tersine sanayi sektörünün verimliliğini çok önemli ölçüde azalttığını ve gelişimini yavaşlattığını ortaya koyar. Şöyle ki çalışmanın ampirik sonuçları, yüzde 1’lik bir gümrük vergisi korumacılığının artışının, işgücü verimliliğini yüzde 4.5 kadar azalttığına işaret eder. Aynı zamanda gümrük korumacılığı ABD sanayi sektöründeki ortalama iş yerleri büyüklüğünü küçültmüş ve böylece de büyük sanayilerin ortaya çıkmasını baltalamıştır. Hülasa, Klein ve Meissner’in çalışması ABD’de bebek sanayi politikalarının, sanayileşmeyi ve kalkınmaya olumlu bir katkı sunmadığını açıkça belgeler. Böylece de Chang’ın ABD üzerinden kurduğu “bebek sanayi politikasının başarısı” anlatısı bir kez daha ampirik olarak çürütülmektedir. Kaldı ki zaten 19. Yüzyıl ABD’sinin kalkınmasında sanayinin rolünü aşırı bir biçimde abartmak da doğru değildir. Nitekim Broadberry’nin de gösterdiği gibi, ABD’nin 19. Yüzyıl sonunda İngiltere’yi geçmesinin esas sebebi sanayi sektörüne değil; hizmet sektörünün hızla artan üretkenliğine dayanmaktaydı.[24]

ABD örneği üzerinden bebek sanayi politikalarının bırakın büyümeyi olumlu etkilemesini, tam tersine toplam verimliliği düşürdüğünü görmüş olduk. Peki 19. Yüzyılın diğer ülkelerinde durum nedir? Örneğin Britanya Sanayi Devrimi’nin beşiği olan Britanya’ya bakalım. Öncelikle şunu çok net bir şekilde ifade etmeliyiz ki Britanya’da uygulanan gümrük vergileri asla bir bebek sanayi politikası niteliğine sahip değildi.[25] Merkantalizm ile bebek-sanayi politikaları iki farklı şeydir ve birincisi tam bir sanayileşme amacı taşımadığı gibi esasında ikincisine kıyasla daha yoğun bir rant arayışını yansıtır. Zaten henüz daha bebek sanayi hipotezi ortaya çıkmamışken, Britanya ekonomisini çoktan gümrük vergilerini kaldırmaya başlamıştı. O yüzden de Britanya’nın uyguladığı gümrük politikalarını bebek sanayi koruması olarak değerlendirmek epey yanıltıcıdır; zira bu gümrükler merkantalist bir rant-arayışı tavrını yansıtmaktaydı. Zaten de söylenmeli ki dış ticaret her halükarda Britanya için 19. Yüzyılda önemliydi, ama o kadar da belirleyici bir öneme sahip değildi. Şöyle ki, Harley Britanya’nın 19. Yüzyıl GSYH’sinin sadece yüzde 6’sının dış ticaretten geldiğini hesaplamaktaydı.[26] Mesela, sıklıkla Britanya’nın Hindistan’dan tekstil ürünlerinin ithalatının yasaklanmasının önemine dikkat çekilir ve bunun tekstil sektörünü sanayileştirdiği iddia edilir; ama oysa 1686’da daha katı bir yasağı Fransa’da da devreye sokulmuştu.[27] Buna rağmen, Fransa’da en azından 1830’lara kadar tekstil sektörünün modernleşmediğini de biliyoruz.[28] Ek olarak şunu da ifade etmek gerekir; Joel Mokyr’ın da işaret ettiği gibi, Sanayi Devrimi’nin Britanya’da ortaya çıkmasının en önemli sebeplerinden biri, dışarıya açıklıktı.[29] Şöyle ki, Britanya’yı kıta Avrupası’nın önüne geçiren en temel faktörlerden biri Britanyalıların daha fazla bilime, icada ve bilgiye sahip olmaları değildi; dışarıda(Avrupa olsun, Çin olsun.) gördükleri fikirleri ve henüz kullanıma elverişli olmayan icatları çok iyi bir biçimde taklit edebilmeleri ve çok daha verimli şekilde uygulanabilir hale getirebilmeleriydi.[30] Bu bağlamda Britanya en gelişmiş teknolojilerin ülkesine getirilmesinden korkmak bir yana, tam tersine bunları ülkesine sokabilmek için çırpınmaktaydı. Zira böylelikle Britanyalı girişimciler bu ürünleri ustaca taklit edip ardından da daha kullanıcı dostu hale getirdikten sonra bu ürünün tüm kazancını elde edeceklerdi.

Birinci Dünya Savaşı öncesi 1870-1913 döneminde muhtemelen en hızlı kalkınan ülkelerden biri Alman İmparatorluğu’ydu. Almanya esasında entelektüel olarak bebek sanayi argümanlarının da ana vatanıydı. Bununla beraber, Ha-Joon Chang’in de tespit ettiği gibi Alman İmparatorluğu’nun pratikte uyguladığı kalkınma modelinde, gümrük korumacılığı devletin yönlendirici sanayi ve sübvansiyon politikalarına göre ikincil plandaydı.[31] Ama yine de gümrük korumacılığının büyüme üzerindeki etkilerinden bahsederken Prusya İmparatorluğu’na değinmemek analizimizi eksik bırakır. Sebastian Geschonke, daha yeni teslim ettiği doktora tezinin bir kısmını Alman İmparatorluğu’nun 1880-1913 dönemindeki gümrük politikalarının büyüme üzerindeki etkisine ayırır.[32] Çalışma devrimsel niteliktedir zira Geschonke ortalama gümrük vergilerinin etkisini özgün bir metodoloji ile inceler, şöyle ki yazar ortalama gümrük vergisi oranlarını ikiye ayırır: Siyasi kaynaklı ve piyasa kaynaklı gümrük vergisi dalgalanmaları. Siyasi kaynaklı gümrük vergileri doğrudan devletin belirlediği gümrük vergisi oranıdır. Lakin piyasa koşullarındaki fiyat ve tüketim değişiklikleri sonucu ekonomide pratikte tezahür eden ortalama gümrük vergisi oranları piyasa kaynaklı gümrük vergisi oranlarınca da etkilenir. Zira bir üründe gümrük vergisi uygulaması başladığında, tüketiciler bu duruma göre tüketim ve üretim seçimlerini optimize edecek ve bunun sonucunda da efektif ortalama gümrük vergisi oranı dalgalanacaktır. Mesela ithal edilen 1 adet armut düşünelim, bu armut 20 lira olsun. Devlet ardından bu armuta yüzde 10 liralık bir gümrük koysun. Yani yüzde 50’lik bir siyasi kaynaklı gümrük vergimiz var. Bunun üzerine tüketiciler armut yemeyi bıraktığı için armut fiyatlarının 10 liraya düştüğünü varsayalım. Bu durumda da effektif gümrük vergilendirmesi de yüzde 50’den yüzde 100’e çıkacaktır. Zira devlet armutun gümrük vergisini 10 lira olarak belirlemişti. Geschonke de efektif ortalama gümrük vergisi oranı ile devletin dejure belirlediği gümrük vergisi oranı arasındaki değişim ve dalgalanmalara piyasa-kaynaklı gümrük vergisi adını verir. 19. yüzyılda gümrük vergilendirmeleri genellikle oran bazında değil, parça veya kilo bazında belli bir miktar para şeklinde koyulmaktaydı. O yüzden ortalama gümrük vergileri ile büyüme arasında olumlu ilişkiyi gösteren çoğu ekonometrik çalışma da gerçekte sadece devletin koyduğu gümrük vergilerinin doğrudan etkisini değil, piyasanın bu gümrük vergilerine göre kendisini optimize etmesinin efektif gümrük oranını dalgalandırmasının da etkisini, yani doğrudan piyasa dalgalarının tesirlerini ölçüyordu. Durum böyle olunca da bu çalışmalar negatif bir istatistiksel kanıtlara ulaşamıyordu zira, “gümrük politikasının etkisini değil, daha çok piyasa dalgalanmalarının” etkisini ölçüyorlardı .[33] Geschonke de ortalama gümrük vergileri oranlarındaki sadece politik kaynaklı gümrük oranlarını piyasa kaynaklı dalgalanmalardan izole eder ve sadece bunun etkisini yakalamaya çalışır. Bu bağlamda çalışmanın sunduğu ampirik kanıtlar, siyasi-kaynaklı gümrük vergilerinin büyümeyi ve üretimi kötü etkilediğine işaret eder. Diğer bir deyişle, bebek sanayi korumacılığının, diğer faktörlerden izole edilmiş etkisi, iktisadi olarak olumsuzdur.

Kıta Avrupa’sının bir başka önemli ülkesi de Fransa’ydı. Ha-Joon Chang 19. yüzyıl Fransası’nın diğer ülkelere göre daha liberal bir ekonomi olduğunu ve bebek sanayi politikalarına yoğun bir biçimde başvurmadığını, ve dolayısıyla da 19. yüzyıl Fransa’sının geri kaldığını ifade eder.[34] Fakat Chang açıkça yanılır. Zira bu minvaldeki bir görüş, erken Fransız iktisat tarihi yazımının yanılgılarını yansıtmaktadır.[35] Erken Fransız iktisat tarihi yazımı, 19. yüzyıl “Fransa’nın ekonomik kalkınmasını, bir gerileme veya göreli geri kalmışlık hikayesi olarak”[36] değerlendirmekteydi. Halbuki kliometrinin gelişmesinin ardından sunulan kanıtlar tam tersine işaret eder. Bir kere, 19. yüzyıl Fransız sanayisi Britanya’dan bile daha verimliydi.[37] Keza inovasyon konusunda da 19. yüzyılda Fransa ile Britanya çok yakın seviyedeydi.[38] Ama yine de ifade edilmeli ki özellikle Napolyon Savaşları döneminde, Britanya’nın sanayisine karşı korumacı politikalara başvurulmuştu. Juhasz da Napolyon Savaşları sırasındaki en sıkı sıkı korunan Fransız eğirme sektöründe korumacılığın etkilerini ele alır.[39] Çalışma, kısa vadede Napolyon’un sunduğu korumadan daha fazla etkilenen bölgelerin, tekstil sektöründe daha hızlı sanayileştiklerini gösterir. Lakin ifade edilmeli ki bu etki sadece kısa vadede gözükür, uzun vadede korumacılık politikası sektörü kökeninden etkilememişti. Ayrıca Juhasz, söz konusu dönemde Fransa’nın halihazırda zaten efektif teknoloji benimsemek için yeterli altyapısı ve ön koşulunun olduğunu da belirtir. Nitekim aşağıda İsveç örneğinden de göreceğimiz üzere, çoğu zaman gümrük politikaları kısa vadede bile olumlu sonuçlara vesile olmamaktadır. Son kertede, Napolyon dönemini hariç tutarsak, Fransa’nın çok yoğun bir biçimde gümrük korumacılığı politikasına başvurmadığını ifade etmek yerinde olacaktır; ama buna rağmen Chang’in analizinin tersine, Fransa 19. yüzyılda kıta Avrupa’sının en hızlı gelişen ülkelerinden biri olmuştur.

Makale boyunca bebek sanayi korumacılığının orta ve uzun vadede olumlu sonuçlara sebep olmayacağını ifade ettim, peki yine de kısa vadede birtakım olumlu sonuçları tetikleyebilir mi? Ruthardt doktora tezinin bir bölümünde, İsveç’te 1887-1890 arasında uygulanmış sanayi üzerindeki korumacı politikaların kısa vadeli etkilerini SC yöntemi ile inceler.[40] Ortaya konulan istatistiksel sonuçlara göre, kısa vadeli de olsa gümrük korumalarının İsveç’in sanayisine pozitif biçimde tesir bıraktığını söylemek mümkün değildir.

List’in önerdiği bebek sanayi hipotezi ile ithal-ikameci sanayileşme(İİS) stratejisi her ne kadar benzer gözükse de önemli farklılıklar da bulundurmaktadırlar.[41]) Bununla beraber, gümrük korumacılığına yükledikleri önem açısından benzeşmektedirler. Bilindiği üzere İkinci Dünya Savaşı’nın ardından İİS tüm Dünya Bankası gibi kurumlarca tüm gelişmekte olan ülkelere önerilen hakim reçeteydi. Türkiye de 1960-1980 arasında İİS stratejisini uygulamıştı. Söz konusu dönemde, 1975’e kadar Türkiye, 1930’ları hariç tutarsak, tarihindeki en büyük büyüme oranlarını yakalayabilmişti.[42] Peki, bu büyümenin ne kadarı yerli sanayilerin gümrük vergileriyle korunmasından kaynaklanmaktaydı? Krueger ve Tuncel’in bir çalışması bu soruyu cevaplamaya çalışır.[43] Çalışma, 1963-1976 dönemi verilerini kullanarak Türkiye imalat sanayinin 16 alt sektörünü inceler ve yoğun biçimde korunan sektörlerin, az korunan veya hiç korunmayan sektörlere nispeten verimlilik kazanımı açısından bir artış göstermediğini ekonometrik olarak gösterir. Fakat ne var ki, Krueger ve Tuncer Türkiye’deki İİS pratiğinin esas sorununun kurumların ve politikaların çarpık teşvikler sunmasından kaynaklanmış olabileceğini ifade ederler. Cidden de söyleyebiliriz ki, Türkiye’de İİS’deki korumacı tedbirler bir kalkınma stratejisinden ziyade tamamen bir rant dağıtma işlevi görmüştü.[44] Nitekim Milör’ün ampirik analizinin de gösterdiği gibi bu dönemde Türkiye’de özel sektörün esasında sanayileşme gibi bir teşviki yoktu.[45]) Türkiye’yi İİS’nin kusursuz bir örneği olarak ele almak doğru olmayacağından, son olarak da İİS stratejisini daha doğru bir biçimde uygulayan bir örneğe bakmamız yerinde olacaktır.

Japonya, İkinci Dünya Savaşı sonrası dönemdeki en hızlı büyüme performansı yakalayan ülkelerin başında gelmekteydi. Birçok iktisatçıya göre Japonya, İİS modelinin en başarılı örneğini teşkil etmekteydi. Fakat ne var ki, Lawrence ve Weinstein’ın koyduğu ampirik bulgulara göre Japonya’da korumacı ticaret politikaları, 1960’lar ve 1970’lerde ekonomideki toplam faktör verimliliğine ciddi ölçüde zarar vermişti.[46] Baldwin ve Krugman ise 1978-1983 arası Japon teknoloji sektörünü ele aldıkları çalışmalarında, her ne kadar korumacı tedbirlerin Japonya’da bu sektördeki ihracatı arttırsa da, zararlarının faydalarına göre daha ağır bastığı ve son kertede refahı azalttığı yönünde kanıt sunmaktadır.[47] Japonya’da, Tayvan ve Güney Kore örneklerinde olduğu gibi gümrük korumacılığından ziyade; devletin yatırımları koordine eden, yönlendiren ve sübvanse eden sanayi politikası, büyümenin iskeletlerini oluşturmuştu.[48] Bu olgu, en başta aktardığım Akçiğit ve Ateş’in çalışmasıyla uyum halindedir. Yani, gümrük korumacılığından ziyade özel yatırımları yönlendiren, düzenleyen ve sübvanse eden bir sanayi politikası, ekonomik kalkınma için daha yeğlenen bir yol olacaktır.

Bu makalede yüksek gümrük duvarlarının ülkeleri sanayileştiremeyeceğini ve dolayısıyla da bebek sanayi hipotezinin yanıltıcı olduğunu ele almaya çalıştım. Ne var ki, bu, gümrük vergilerinin her zaman zararlı olduğu anlamına gelmemektedir. Mesela iklim değişikliğiyle mücadelede gümrük vergileri çok önemli bir rol oynayabilir,[49] veya eğer belli bir sektör ulusal güvenlik açısından çok büyük bir önem arz ediyorsa, gümrük duvarlarıyla korunması anlaşılabilir. Fakat benim bu makalede ifade etmeye çalıştığım olgu, gümrük duvarlarına dayanan bebek sanayi politikalarının en azından salt iktisadi kalkınma açısından olumlu sonuçlara yol açmayacağıdır. Zira gümrük korumaları, iç piyasada rekabeti azaltacağından, şirketlerin inovasyon teşviklerinin azalmasına sebep olacaktır. Bununla beraber, bazen yeni gelişmekte olan yerel sanayilerin uluslararası aktörlerle başa çıkabilecek güçleri de olmayabilir. Bu yüzden de sübvansiyon veya yatırımların koordinasyonu gibi uygulamaları içeren etkili bir sanayi politikası zaruri hale gelmektedir.

Kasım 2024, Münih.

Alp Buğdaycı

Dipnotlar:

  1. Bu konuda alakalı literatürün muazzam bir özeti için bak: Mark Koyama, Jared Rubin, Dünya Nasıl Zenginleşti?, çev: Uğur Gülsün, Antre, 2024.
  2. Ha-Joon Chang, Kalkınma Reçetelerinin gerçek Yüzü, çev: Tuba Akıncılar Onmuş, İletişim, 2021.
  3. Ha-Joon Chang’in kitabı hakkında güzel bir eleştiri yazısı için bak: https://eh.net/book_reviews/kicking-away-the-ladder-development-strategy-in-historical- perspective/
  4. Robert C. Allen, Küresel Ekonomi Tarihi, çev: Hande Koçak Cimitoğlu, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, 2022.
  5. Bak: https://www.economicforces.xyz/p/econ-101-is-wrong-about-tariffs
  6. Paul Bairoch, European Trade Policy, 1815-1914, The Cambridge Economic History of Europe, 8. Cilt: Industrial Economies: The Development of Economic and Social Policies. Der: P. Mathias ve S. Pollard: Cambridge University Press, s. 1–160.
  7. Akcigit, Ufuk and Ates, Sina and Impullitti, Giammario, Innovation and Trade Policy in a Globalized World (Nisan 2018). NBER Discussion Paper No. 24543.
  8. Marc J. Melitz, 2003. “The Impact of Trade on Intra-Industry Reallocations and Aggregate Industry Productivity,” Econometrica, Econometric Society, vol. 71(6), s. 1695-1725, November
  9. Philippe Aghion, Celine Antonin, Simon Bunel, The Power of Creativee Destruction, çev: Jodie Cohen-Tanugi, The Belknap Press of Harvard University Press, s. 261.
  10. Akcigit, Ufuk and Ates, Sina and Impullitti, Giammario, Innovation and Trade Policy in a Globalized World (Nisan 2018). NBER Discussion Paper No. 24543, s. 35.
  11. Akcigit, Ufuk and Ates, Sina and Impullitti, Giammario, Innovation and Trade Policy in a Globalized World (Nisan 2018). NBER Discussion Paper No. 24543, s. 41.
  12. Akcigit, Ufuk and Ates, Sina and Impullitti, Giammario, Innovation and Trade Policy in a Globalized World (Nisan 2018). NBER Discussion Paper No. 24543, s. 44.
  13. Mesela Güney Kore’deki devlet sübvansiyonlarının başarısı buna bir örnek oluşturur, bak: Jaedo Choi, Andrei Levschenko, The Long-Term Effects of Industrial Policy, NBER Discussion Paper No. 29263.
  14. Sachs, J. D. and Warner, A. (1995). Economic reform and the process of global integration Brookings Papers on Economic Activity, 26(1):1–118; Frankel, J. A. and Romer, D. H. (1999). Does trade cause growth? American Economic Review, 89(3):379– 399.
  15. Furceri, D., Hannan, S. A., Ostry, J. D., and Rose, A. K. (2020). Are tariffs bad for growth? Yes, say five decades of data from 150 countries. Journal of Policy Modeling, 42(4):850–859.
  16. Irwin, Douglas, A. 2002. “Interpreting the Tariff-Growth Correlation of the Late 19th Century .” American Economic Review, 92 (2): 165–169.
  17. a.g.e. s. 166
  18. Tena-Junguito, Antonio, 2009. “Bairoch revisited: tariff structure and growth in the late 19th century,” Economic History Working Papers 27869, London School of Economics and Political Science, Department of Economic History.
  19. Schularick, Moritz, and Solomos Solomou. 2011. “Tariffs and economic growth in the first era of globalization.” Journal of Economic Growth, 16: 33–70.
  20. Irwin, Douglas A. “Did Late-Nineteenth-Century U.S. Tariffs Promote Infant Industries? Evidence from the Tinplate Industry.” The Journal of Economic History 60, no. 2 (2000): 335–60.
  21. Irwin, Douglas A., 2000. “Could the United States Iron Industry Have Survived Free Trade after the Civil War?,” Explorations in Economic History, Elsevier, vol. 37(3), pages 278-299, July.
  22. Yeo Joon Yoon, 2021. “Tariffs and industrialization in late nineteenth century America: the role of scale economies,” European Review of Economic History, European Historical Economics Society, vol. 25(1), 137-159.
  23. [23] Alexander Klein & Christopher M. Meissner, 2024. “Did Tariffs Make American Manufacturing Great? New Evidence from the Gilded Age,” NBER Working Papers 33100. Bu makalenin basitleştirilmiş bir özeti için bak: https://x.com/cmicmeissner/status/1853566819006914872?s=46&t=4qlw8AKjzcq5BZiJw HK_sg
  24. Broadberry, Stephen N. “How Did the United States and Germany Overtake Britain? A Sectoral Analysis of Comparative Productivity Levels, 1870-1990.” The Journal of Economic History 58, no. 2 (1998): 375–407.
  25. O’Brien, Patrick, Griffiths, Trevor, and Hunt, Philip. 1991. “Political Components of the Industrial Revolution: Parliament and the English Cotton Textile Industry, 1660– 1774.” Economic History Review, New Series, Vol. 44, No. 3 (Aug.), pp. 395–423.
  26. Harley, C. Knick, 2004. “Trade: Discovery, Mercantilism and Technology.” In Roderick C. Floud and Paul Johnson, eds., The Cambridge Economic History of Britain, 1700–2000, Vol. 1. Cambridge: Cambridge University Press, pp. 175–203. Ayrıca sömürgelerin Britanya’nın ekonomik büyümesindeki etkileri için bak: O’Brien, Patrick. “European Economic Development: The Contribution of the Periphery.” The Economic History Review35, no. 1 (1982): 1–18; Acemoglu, Daron, Simon Johnson, and James Robinson. “The Rise of Europe: Atlantic Trade, Institutional Change, and Economic Growth.” The American Economic Review 95, no. 3 (2005): 546–79.
  27. Robert C. Allen, The British Industrial Revolution in Global Perspective, Cambridge University Press, 2009, s. 213.
  28. Juhasz, R; Squicciarini M. And Voigtlander P. (2024) Technology Adoption and Productivity Growth: Evidence from Industrialization in France, Forthcoming in the Journal of Political Economy.
  29. Joel Mokyr, The Enlightened Economy, Pengiun Books, 2011, s. 105-114.
  30. Joel Mokyr, Long-term Economic Growth and the History of Technology, Handbook of Economic Growth, 1. Cilt, Elsevier, 2005, s. 1126-7.
  31. Ha-Joon Chang, Kalkınma Reçetelerinin gerçek Yüzü, 2021, s. 67-72.
  32. Sebastian Geschonke, How to solve the tariff-growth paradox? Empirical Evidence from new microdata for Germany, during the first globalization (1880-1913), Working Paper, 8 Eylül 2024.
  33. Sebastian Geschonke, How to solve the tariff-growth paradox? Empirical Evidence from new microdata for Germany, during the first globalization (1880-1913), Working Paper, 8 Eylül 2024, s. 20.
  34. Ha-Joon Chang, Kalkınma Reçetelerinin gerçek Yüzü, 2021, s. 74-7.
  35. Bu konuda detaylı bir analiz için bak: Crouzet, François. “The Historiography of French Economic Growth in the Nineteenth Century.” The Economic History Review 56, no. 2 (2003): 215–42.
  36. Patrick O’Brian, ve Çağlar Keyder, (1978), Economic Growth in Britain and France 1780-1914, George Allen & Uwnwin(Publisher) Ltd. s.194.
  37. Patrick O’Brian, ve Çağlar Keyder(1978), Economic Growth in Britain and France 1780-1914, s. 148-51
  38. Lukas Rosenberger, Enlightenment, Industrial Revolution, and the Knowledge Economy, Ludwdig Maximillan Münih Üniversitesi Yayınlanmamış Doktora Tezi, 2022, s. 7-64.
  39. Juhász, Réka. 2018. “Temporary Protection and Technology Adoption: Evidence from the Napoleonic Blockade.”American Economic Review, 108 (11): 3339–76.
  40. Fabian Ruthardt, Essays in Political Economy, , Ludwdig Maximillan Münih Üniversitesi Yayınlanmamış Doktora Tezi, 2023,s. 1-18.
  41. Çağlar Keyder şöyle yazar: “İthal Ikameci Sanayileşme, 19. yüzyıl kökenli Listçi “milli ekonomi” modeline benzemez. Listçi modelde arzulanan kapalı bir ülke içinde mili burjuvazinin gelişmesini sağlamaktır. Oysa İİS, mevcut bütün girişim imkânlarını milli burjuvaziye ayırmaktan çok, ülkede bir sanayi sektörü oluşturmak amacıyla sanayi faaliyetine himaye sağlamak anlamına gelir. Yerli burjuvazi 19. yüzyıl Alman veya İtalyan burjuvazilerine göre çok daha zayıftır. Bu yüzden amaç dünya pazarında rekabete hazırlanmak değildir. Uluslararası sermayeyle rekabetin söz konusu olmaması yalnızca içerideki sanayi sektörünün geliştirilmesi anlamına gelir. Bir başka deyişle, İİS sanayiye doğrudan yabancı sermaye yatırımı yapılmasına karşı çıkmaz; yabancı sermayenin de yerli sermayeyle aynı himayeden yararlanmasını önlemez. İİS politikası, yerli ekonominin dünya pazarıyla bütünleşme derecesinin mutlak olarak azaltılması anlamına da gelmez.”(Devlet ve Sınıflar, çev: Sabri Tekay, İletişim, 2014, s. 186
  42. Şevket Pamuk, Uneven Centuries; Economic Development of Turkey Since 1820, Princeton University Press, 2018, s. 222-8.
  43. Krueger, Anne O., and Baran Tuncer. “An Empirical Test of the Infant Industry Argument.” The American Economic Review 72, no. 5 (1982): 1142–52.
  44. Vedat Milör, Devleti Geri Getirmek, çev: Feyza Aygen, İletişim, 2022.
  45. “Liberal iktisatçılar ve modernleşme teorisyenleri tarafından benimsenen, girişimci sınıfların -veya piyasaların büyümenin ana motoru olduğu görüşü, karşılaştırmalı araştırmam tarafından reddedilmiştir. Şöyle ki, ampirik analizim, Türkiye’deki sanayicilerin güçlü hale getirildikleri ölçüde gerçek çıkarlarının, giderek daha fazla sanayileşmeyi teşvik etmekten ziyade onu boğmakta yattığını göstermiştir.”(Vedat Milör, Devleti Geri Getirmek, 2022, s. 374-5.
  46. Robert Z. Lawrence & David E. Weinstein, 1999. “Trade and Growth: Import-Led or Export-Led? Evidence From Japan and Korea,”NBER Working Papers 7264.
  47. Richard E. Baldwin & Paul Krugman, 1986. “Market Access and International Competition: A Simulation Study of 16K Random Access Memories,” NBER Working Papers 1936
  48. Rodrik, Dani, Gene Grossman, and Victor Norman. “Getting Interventions Right: How South Korea and Taiwan Grew Rich.” Economic Policy 10, no. 20 (1995): 55–107.
  49. Philippe Aghion, Celine Antonin, Simon Bunel, The Power of Creativee Destruction, s. 185.